Ana içeriğe atla

Sen benim hamburgerim olabilirsin ama ben senin patates kızartman olabilir miyim, bilmiyorum.

    Ah Piggy! 
    Ah salak Piggy! 
    Ah beynini çorba yapıp kedilere yedirse daha çok işe yarayacak olan Piggy! 


    Yine tam bir fiyaskoyla karşınızdayım sayın okurlar. Dün gece öyle bir salaklık yaptım ki. 

EY YILLARIN DENEYİMLİ, ZEKİ VE EN OLMAYACAK ÇOCUKLARI BİLE YOLA GETİREBİLEN PİGGY'Sİ. NE DİYE HOŞLANDIĞIN ÇOCUĞA AÇTIĞIN BLOGUN LİNKİNİ VERİP DE ÇOCUĞU SENDEN -15 DERECE SOĞUTURSUN? 
    Neden Piggy?

    NEDEN?

    N E D E N ?





    Allah'ım niye tüm kullarına böylesine güzel ve kullanışlı bir akıl dağıtırken beni yine böyle es geçtin? Gerçekten salaklıkta ve unutkanlıkta Forrest Gump'la yarışabilir dereceye geldiğimi düşünüyorum. 




    Her şey bir yana şimdi size yeni bloguma davet ediyorum veeee buna hazır mısınız, kalbiniz dayanır mı bilmiyorum ama KOSKOCA PİGGY'NİN HOŞLAŞTIĞI VE AZICIK SULANMAYLA MESAJLAŞTIĞI, ÜSTELİK BAZEN DE TELEFONDA KONUŞTUĞU BİR SEVDİCEĞİ VAR! :)





    Sevdicek demek ne kadar doğru bilmiyorum ama sanırım baya baya hoşlanıyorum. Yaklaşık bir haftadır konuşuyoruz ve zaman içinde de 4 kez telefonda konuştuk ve ben her seferinde eridim! Ama tabi ki her Türk kızı gibi asla ve asla belli etmedim. Ta

ki dün geceye kadar! Her şeyin üzerini resmen çamurla sıvadım ve üstüne de adımı yazdım! 


    Mesajlaşırken konu bitmesin de susmasın diye hobilerini sordum. Futbol, balık tutmak falan dedi. İlgisini çekeyim diye futbolla ilgili olduğumu söyledim. Oysa futbola dair tek bilgim Arda Turan'ın şu anda Barcelona'ya transfer olması. Onu da tüm magazin gazeteleri ve sosyal medya kıçını yırta yırta her tarafa yazdığı için öğrenmemek mümkün değil. Nyese işte ofsaytı, asisti, penaltıyı falan sordu. Hepsini takır takır cevapladım. Çocuk şaştı kaldı. (Tabiki de hiçbirini Vikipedi'den bakıp yazmadım, deli misin?) 


    Sonra da o bana nelerden hoşlandığımı ve ilgilendiğim şeyleri sordu. Benim liste de baya bi uzun olunca tabiki lisanslı yüzücü olduğumdan bir başladım örgü örmemden çıktım. Tabi arada bu blog mevzusu da karıştı linkini istedi. VERDİM! Haa vermez olaydım, ellerim tutulsaydı da o klavyeye pembesicanprenses.blogspot.com yazmasaydım. Allah'ım neden o an için tüm dünyadaki interneti kapatmadın da şimdi bu derece vicdana azabı çekiyorum? 

    
    Çocuk çevrimdışı oldu, bende hazır bunu fırsat bilmişken son paylaştığım postu okuyayım dedim. Aman Allah'ım neler yazmışım ben öyle. Bir döktürmüşüm bir döktürmüşüm. Okuyanlar hala aşk acısından kıvrandığımı düşünecek! Tabi o sitedeyken ben silsem de bir şey değişmeyecekti. O yüzden okumasını bekledim ve ondan sonra benim kalbim tarafından 3. dünya savaşı çıktı zaten. Çocuk kendi kendine triplere girdi, sonra da iyi geceler diledi yattı. Bende bin bir sinir içinde, kendimi yeterince ifade edememenin de verdiği hırçınlıkla hemen blogumu kapattım ve dakikasında mesaj geldi:


    "Lütfen blogu geri aç, girersem en adi o..... çocuğuyum. Emek verdiğin bir şeyi saçma bi nedenle kapatamazsın." 



      Bunun üzerine blogu kapattığım da belli olmasın diye alttan girdim üstten çıktım. Arada ondan hoşlandığımı da itiraf etmiş olabilirim. Zaten her cümlede bunun üstüne basa basa söylüyordum. Ama çocuk resmen halime acıdı. Dünden aklımda kalan en can yakıcı cümlelerden biri de 



"Sen bunları yazabilmek için baya bi' darbe almış olmalısın. Okurken benim bile içim acıdı. Ama merak etme ben o itin yıktıklarını toplar da öyle giderim."



(Burda gözlerimin dolduğunu söylemesem olmaz...)




    Ulan zaten sen Avrupa'dan gelmişsin, Türkçe'n de kıt. Nasıl da böyle can alıcı laflar etmeyi biliyorsun, diyecektim ama kendimi zor tuttum. En son barıştık, beni güldürmek için kendi deyimiyle yalakalıklar yaptı, işe de yaradı. Ama hala daha kalbini kırdığımı hissedebiliyorum. Sanırım bu da benim çevreme verdiğim zararın apaçık bir örneği. Nefes alırken bile çevremdeki insanların verdiği karbondioksitini kullanırken nasıl da etrafa siyanür saçıyorum hala daha anlamış değilim.



   Dün gece de böyle bitti, bugün çok az konuştuk zaten ama hala daha evden çıkarken "Kalabalık yerlere girme bak" demeyi ihmal etmedi. Sanırım beni terk edilmiş, yalnız, üzgün bir kedi yavrusu sanıyor. Aslında hiç de haksız sayılmaz ama yine de benim yüzümden kimsenin üzülmesini istemem. Bu arada hep çocuk diye bahsettim ama onun kod adı Hamburger olsun. Çünkü kendisi tatlışko bir hamburgere benziyor! :)



  Piggy'den not:  Öncekini kapatıp yenisini açtığım için giremiyor olsan da sanırım ben senin en çok sırıtırken yamulan ağzını sevdim. Benden söylemesi! :)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Evlenip ineklerimin anası, evimin kadını, kocamın prensesi olacağım!

Trajik başlığımdan da anlayacağınız üzere hayatım gittikçe daha değişik bir hal alıyor ve sevgilimden ismimi alacakları danaya koymasını istedim!  Evet, herkes şok!  Herkes iptal!  Ama ben daha şimdiden yaz için inek sağmayı öğrenmek istiyorum. Belki de blogger'lıktan emekli olup çiftçilik yapmanın vakti çoktaaaan gelmiştir...  Elveda Chanel no:5'ler, merhaba inek boku kokuları. Elveda hayalimdeki Tarık Ediz abiye koleksiyonu, merhaba möö'lemeler!  Ayy şaka bir yana tabiki de daha hali hazırda başlangıç seviyesinde olan elitliğimden asla ödün vermeyeceğim lakin hayvanların her türlüsünü sevmek, okşamak hoşuma gidiyor! Buna 500 kiloluk inekler de dahil. Ve yine kocaman bir EVET, inek sağmayı kendi özgür irademler istiyorum. (Şaşkınlıktan açılan ağızları kapatın bakayım! Evlenip ineklerimin anası, evimin kadını, kocamın prensesi olacağım!) Darısı başınıza sinsiler!  ---------------------- Şimdi de mikrofonu iç sesinizden uzaklaştırıp

O gemi bir gün gelecek mi İsmail Abi?

Bu günlerde aynen atanamayan İsmail Abi gibi dolanıyorum ortalıkta. Hamburger'e her kavga sonunda söylediğim "Senin Mecnun olmaya cesaretin varsa ben her zaman Leyla'yım." lafı döndü dolandı sadece anılarda kaldı sanırım. Bırak Leyla ve Mecnun olmayı, İsmail Abi'nin bile basit bir versiyonuyum sadece. Benim de Şekerpare'm Hamburger oldu, o da Şekerpare gibi "Gelmicem" demedi de sadece "Bakarız" deyip duruyor. (Belirsizlikler ve numarası kalmayan ayakkabı kadar b*k bir durum daha yok bu hayatta!) Biliyorum bu işler her zaman benim hayatımdaki gibi güllük gülistanlık olmuyor, bazen seçimler yapmak gerekiyor, bazen birilerinin iyiliği için kendinden fedakarlık etmek gerekiyor.  Bense 18'ime gelip bunları yeni yeni öğreniyorum. Çünkü bu zamana kadar kimseyi Ege Bölgesi dışına uğurlamadım, kaldı ki şimdi koskoca bir Avrupa ülkesi Hamburger'i bekliyor. (Koskoca dediğime bakmayın, bizim İzmir kadar!)  Ah ulan diyorum

"Chanel'e ihtiyacım yok, ben aşk istiyorum."

Artık eskisinden daha farklıyım. Daha enerjik, daha gözü kara, daha eğlenceli ve daha bir sürü sıralanabilecek madde.  Ama gelin görün ki çevremde bu davranışlarımın farkında olabilecek kimse kalmadığı için fazlaca depresif görünüyorum!  Gerçi Hamburger bu halimi anlamayıp benden iyice uzaklaşıyor! Aslında tek istediğim sevgi ve ilgi! Yağmur altında kalmış kedi yavrularından hiçbir farkım kalmadığını ne zaman anlayacak?  Aslında şaka bir yana bugün dinlerken fark ettim ki hayatım şarkısı Fransızca olacakmış! Üstüne üstlük tek bir kelimesinden bile nefret ederken!  Hiç dinlediniz mi bilmiyorum ama Zaz'dan Je Veux! Tek kelimesiyle muhteşem.  Tabi eğer benim gibi cahilseniz çeviriyi okumadan dinlemek pek bir işe yaramıyor, sadece melodisi suratta bir kilo dondurma yemiş gibi ponçik bir his bırakıyor!  Şarkı için  https://www.youtube.com/watch?v=Tm88QAI8I5A Çeviri için  http://www.sarkicevirileri.com/zaz-je-veux-sarki-cevirisi/ "Beni mutlu edecek olan sizi