Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Şeyma Subaşı'nın tahtını ele geçireceğim derken Dilberay olan Piggy'nin hazin sonu!

2017'nin gelişini dört gözle beklemiyorum desem yalan olur tabiki de!  BEKLİYORUM!  Ama her şeyden ziyade hayatımı kökten değiştirip fikir ve ruh olarak yenilenmek amacındayım. Zira son aylarda yapmaya çalıştığım gibi. Evet, itiraf ediyorum. Bu yüzden de blog'tan biraz uzak kalmak istemiş olabilirim. Çünkü amacım sadece yalnız kalıp kendimi tanımaya çalışmaktı. Ve az çok başardım sayılır.  Aaa bu arada kendimi yenilemekten bahsetmişken sanmayın ki prenses bünyem kendisini normal bir insana çevirecek!? Hala daha bir an önce evlenip ele güne hava atma çabasındayım. Fransız danteli gelinliğim (sahte kuş tüyü de olabilir, emin değilim!), elimde pembe güllerden canlı buketimle 3 2 1 diye geri sayıp bekarlığa taht kurmuş olan kız arkadaşlarımın suratına fırlatmak istiyorum! Galiba şaka bir yana bu çocuk bünyem hiç büyümeyecek. Bundan 5 yıl sonra hala daha Kinder sürpriz hastası, unicorn sevdalısı olarak dolanıyor olabilirim. Ama sanırım bu yine de battaniye misali ka

Kıymet bilmek lazım bitirmeden, tüketmeden.

İnsan ne zaman olgunlaşır, bilmiyorum.  Bana hala çocuk gibisin, diyorlar. Oysaki ben bunda hiçbir kötülük göremiyorum.  Etrafta o kadar çok ciddi, sıradan ve monoton insan varken; çocuk olmak, çocuk kalabilmek en büyük lütuf bence.  Anlayabilene.  Anlamak isteyene. İnsan dediğin 2 bacaklı düşünebilen varlık armut gibi vakti geldiğinde olgunlaşabilir mi emin değilim ama büyüyebildiğine dair inancım tam.  Lakin ben büyüdüm hem de tam tamına 3 ay önce.  Kime göre, neye göre bunu bir düşünmek lazım tabiki ama büyümek kavramı insanın kafasında olup biten bir kavram. Mesela yalnızlık en iyi öğretmen oldu bana.  Bir baktım dolmuşun tekinde gözümde güneş gözlükleriyle hüngür hüngür ağlıyorum. Şöför bakıp da durumu anlamaya çalışıyor ama ben sadece dışarı odaklamışım kafamı. Güneş batıyor ben de onunla geceye dönüyorum sanki.  Daha karanlık, daha gri ve daha acımasız.  Her şeyin daha'sını yaşarken kafamdaki tek düşünce hayatın bana "daha mutlu olmak" versiyonunu

Dünyayı aşk değiştiremedi ama dünyamı "aşk" değiştirdi!

İnsanoğlu dediğin kuş misali elbet. 10 dakikada şehir, yarım saatte ülke, bir saatte kıta değiştirebilir.  Hele de ucunda sevdiğine kavuşmak varsa bazen en etkili şey iki kalbin birbirine olan duası olur!  Evet, tüm dualarım/dualarınız kabul oldu ve sevdiceğim tekrardan yanımda, koynumda. :)  Meğersem ne kadar çok özlemişim keratayı.  Başlıkta da yazdığım gibi bu dünyayı aşk değiştirmedi ama bir Hamburger benim tüm hayatımı değiştirdi! Zaten yanımdayken bile eli elimde olmayınca deli gibi özlediğimden taa elin Danimarka'sına göndermek çok zor olmuştu benim için. Ama sadece 1,5 ay ayrı kaldık ve artık yeniden vizyonlardayız! (Tabi bu 1,5 ay neler yaşadığımı, ne depresyonlardan çıkıp nelere girdiğimi bir de bana sorun!)  Instagram blogum da birazcık çalışma blogu tarzına dönmüş olsa da yine de arada hayatımdan kesitler sunmaktan vazgeçmiyorum. Ve gittikçe büyüyen sosyal medya ailemi atılan her mesajda daha da iyi tanıyorum, bu beni çok mutlu ediyor!  Şimdilik bu kad

Herkesin kaderine kendisi gibi insanlar denk gelsin!

Acaba unutma iç güdümüz olmasaydı ne olurdu, düşündünüz mü hiç?  Unutmasaydık mesela hiçbir şeyi.  Verilen sözleri, edilen lafları, bazı gurur kırıcı davranışları, içimize atıp da sindiremediğimiz her şeyi... Ben ki tüm kötü davranışların, sözlerin, eylemlerin cezasının er ya da geç kişiye geri döneceğinin kanısındayım bu yüzden de kalbimi gerçekten kıran hiç kimseye sonsuza dek kin gütmüyorum.  Hayat nefret etmek çok kısa.  Sevilmek içinse kimilerine göre "bir nefes", kimilerine göreyse "limanda otobüs beklemek". Karşınızdakine hiç gocunmadan ettiğiniz lafları bir de ayna karşısına geçip de kendinize söyleyin. Bakalım o kadar kolay gülüp geçebilecek misiniz? O yüzden unutun.  Sizi üzen, yıpratan, hasta eden her türlü kötü etkeni unutun! Yukarıdakine havale edin ama kendinizi yıpratmayın.   Tek dileğim Allah herkesin kaderine kendisi gibi insanlar yazsın.  Bu da bu gecenin duası olsun.  Her gece yastığa başınızı rahatça koyup en güzel rüyalara d

Meydanları boşaltın, Piggy tüm ihtişamıyla geri dönüyor!!

Sizlere istemeden verdiğim uzun bir aradan sonra tekrar ekranlarınızdayım. Umarım beni özlemişsinizdir ve bende sizin başınızı bol bol şişirebilirim! :)  Daha önce attığım postu okuduysanız eğer blogumun nedenini bilmediğim bir şikayetten ötürü ceza aldığını biliyorsunuzdur. 2 haftalığına erişimim yasaklandı. Google'a üst üste mail atmama nedenini bir türlü anlayamadım ve bana da beklemek düştü!  Eee zaten Piggy'nin hayatı hep beklemekle geçiyor, diyenleri duyar gibiyim! Ulen yaz biter, sonbaharı beklerim; gece olur, gündüzü beklerim; dolmuşu kaçırırım, ötekinin gelmesini beklerim; HAMBURGER GİDER, 400000000 GÖZLE ONUN DÖNMESİNİ BEKLERİM!  Evet, bedbaht ve derbeder Piggy burada son buldu sevgili Piggyseverler! Açılışı üzüntüyle yapıp geceyi güldürerek kapatacağım! Haydi ağızlar kulaklara, o dolgular gözükecek!  Bu arada aklınıza Piggy deyince böyle şeyler gelmiyor değil mi? Ben kendi kimliğimi açıklamasam da gayet prensesim! (Aklınızdaki kötü görüntüleri si

"Hep"

İnsanoğlu işte... Hatalarını kendi anlayamadıkça karşısındaki ne kadar çabalarsa çabalasın her şey bomboş. Sonrası hep bir gitme eylemi, yalnızlık ve yeri dolmayan bir boşluk.  Birde bunun gitmeyen ama hiç de olmayan versiyonu vardır, o daha da korkunç. Sorsanız vardır, geldiğinizde yoktur.  Her şey sözdedir. Evet, çok yakın arkadaşınızdır. Evet, sevgilinizdir.  Evet, en sevdiğiniz insandır.  Ama sonra her şey kocaman bir balon misali PUF!  Ah bu insanoğlu hep söz verir, hiç tutmaz.  Kırar, yeri geldi mi kendi kırılır ama "asil" duruşundan asla ödün vermez.  O hep en iyisidir, hiç üzülmez, hep mutludur, hep başarır, hep yapar.  Zaten bu "hep"ler çürüttü bizim kalbimizi. 

Ekmek poşetinde koyun kellesi taşıma günlerine hoşgeldiniz!

İyi bayramlar efenim! Herkese mutlu, bol kavurmalı, kansız bir bayram diliyorum.  Ekmek poşetinde koyun kellesi taşıma günlerine hoşgeldiniz! Ne yazık ki bazı art niyetli insanların blogumu ettikleri "şikayet" sonucu 2 haftalık ceza yedim ve Google+ hesabıma giriş yapamıyorum! Ulen nedir bu Piggy'nin çektikleri?!  Neyse sinsi insanları Allah'ıma havale edip bu postun sonuna geliyorum. Lakin yarın nacizane Yunanistan yolcusuyum. Hepinize mis kokulu öpücükler verip tekrardan iyi günler diliyorum! :')

Piggy yollarda!

Yürüdüğüm yollar değişmeye başlayınca fark ettim ki ben artık başka biriyim.  Daha güçlü. Daha kendinden emin. Daha hırslı. Yalnız ama tek kişilik bir ordu gibi.  Bastığında yolları titreten değil ama ait olduğu yüreği sahiplenen. Biraz daha olgun. Az da olsa büyümeye çalışan.  Ama hala daha meyve keserken parmağını da araya katıp; yeşil elmayı kırmızıya boyayan.  Daha çok sahiplenen ama az da olsa yalnızlığa alışan.  Sessizliği seven.  Etrafındaki surları tek tek yıkmış ama çevresinde kendisine zarar veren kim varsa hepsinden vazgeçmiş.  Etrafına duvarlar değil perdeler örmeye başlamış. Duvarlar gibi keskin hatları olmayan ama yine de dışarıdan bakınca belli belirsiz görünen.  Dışarıdan ziyade kendisine yönelen, benliğini, kişiliğini bulmaya çalışan bir Piggy olmuş artık.  Yine eskisi gibi eğlenceli, yine deli dolu, yine aşık ama artık kendisinin farkında olan.  Sizin anlayacağınız Piggy bir yola çıktı sayın Piggyseverler. Umarım o yolu hiç

Ben buyum. Ben böyleyim!

Yürürken yolda bulduğum yere düşmüş portakal ve mandalinalarla yol boyunca oynamayı severim. Herhangi bir nedenle birine "çok" fazla kızmış da olsam en fazla yarım saat sonra kızgınlığımın nedenini unutmuş olabilirim.  Yaşım 18, 38 veya 58 de olsa oyuncaklardan, haribolardan ve şekerlerden asla asla vazgeçmeyeceğim.  Dünyada yapmadığı şey kalmamış insanlar kategorisinde değilim. Hiç de olmayı düşünmüyorum. Her zaman geriye yaşayacak heyecanlar ve tutkular bırakılmalı diyenlerdenim.  Çocuk değilim ama çocuk ruhluyum. Bu aslında herkesin düşündüğünün aksine kötü bir şey değil. Çünkü bundan 10 yıl sonra hepiniz sıkıcılıktan ve hayatınızın monotonluğundan bahsederken beni bir salıncakta "çocuklar gibi" eğlenirken bulabilirsiniz.  Yavru bir kedicik gibi ilgi delisiyim. Sadece sevilmek istiyorum. Hem de saatlerce!  En sevdiğim renk, en uğurlu sayım, en değer verdiğim objem falan yok. Gelip geçici olan bu dünyada sevdiğim insanları sahiplenmekt

Gelinime ağız tadıyla kaynanalık yapıp, oğluşumun yanında ona prenses gibi davranabilecek miyim?

Bu aralar merak ettiğim tek şey geleceğim.  Niye bilmiyorum ama sırf ona odaklandım ve düşünüyorum!  Sürekli düşünüyorum.  Acaba iç mimar olabilecek miyim? Hamburger'le evlenip er ya da geç Demet Akalın misali tek taşımı güneşten korunmak için kullanıp Instagram'a boy boy selfie'ler atabilecek miyim?  Bir kız bir de oğlan doğurup birinin sünnetinde, diğerinin düğünde gizlice masa altından gelen altınları sayabilecek miyim?  Gelinime ağız tadıyla kaynanalık yapıp, oğlumun yanında ona prenses gibi davranabilecek miyim?  Ve daha bir sürü şeeeyyyy.  Sanırım insanı en çok da bu belirsizlikler yorup üzüyor.  5 dakika sonramız belli değilken gelecek yıllar için bir sürü plan kurup, kendimizce hazırlıklar yapıyoruz. Belki de asla gerçekleşmeyecek olan hayallere kendimizi inandırıp olmayınca da karalar bağlayıp kendimizi duvardan duvara vuruyoruz.  Aslında böyle anlatıyorum, yazıyorum ama bu hataya en çok düşenlerden biri de benim.  Bu

Bir bulmaca olsam beni çözer miydin Hamburger?

Piggy tatilden döner ve ilk iş olarak dershaneye sonra da bloguna koşar, çünkü sizi ve sizlerin yorumlarını çok özlemiştir! :) Şaka bir yana gerçekten de bu yıl beni rahatlatacak tek şeyin yazmak olduğunu fark ettim. Çünkü etrafımda beni rahatlatacak kimse kalmadı, Hamburger gitti gideli.  Zaten ona dert yanıp şirinlik bile yapamıyorum artık, o kadar yoğun ve kafası dolu ki! Ne zaman cevap vereceği belli olmuyor.  Gerçi ona da kızamıyorum, herkes geleceğini kendisi kurtaracak ki sonra birlikte bir aile kurabilelim.  Ama şimdilik ilgi delisi bir prensesin de ihmal edilmek hiç mi hiç işine gelmiyor.  Doğrusu soruları çözemediğim zaman onu binbir triple yanıma çağırıp omzunda ağlamayı çok özledim. Saçlarımı okşasın, öpsün sonra da her şey geçsin isterdim. Hem de çok.  Bu kötü bir rüya olmalı diye düşündüğüm çok zaman oldu. Ne zaman ki o uçağa bindi, geri dönüşü olmadığını ve bazı şeyleri artık kendi ayaklarımın üstünde yapmam gerektiğini anladım.  Beni

"Bir kez düşünüp kırk kez kırıyorsunuz kalbimi; hem de aynı yerden."

Bazen en yakınım dediğin, aldığı gülleri kitabının arasında kuruttuğun insan gelip de seni un ufak edebiliyor hem de en narin yerinden kırarak. Hiç düşünmeden, bir an bile içi titremeden gelip de "daha düne kadar" uğruna kurban olduğu kalbini paramparça edip yoluna devam edebiliyor. Sizi anlamıyorum.  Gerçekten anlayamıyorum.  Ben ki sizin kalbinizi kırmamak için bir lafı söylemeden kırk kez düşünüyorum.  Siz de bir lafı söylemeden önce bir kez düşünüp kırk kez kırıyorsunuz kalbimi; hem de aynı yerden.  Yazıklar olsun. 

Keşke Hamburger küçük bir domates kadar olsaydı da ona kavanoz içinde evde bakabilseydim!

Artık yavaş yavaş yalnızlığa alıştığımı hissediyorum.  Ama böyle derin bir kuyunun içine düşmüşsün gibi bir yalnızlık değil benim bahsettiğim.  Bir deniz düşünün. Herkes girip serinliyor ama çok az kişi derinlere kadar yüzmeyi tercih ediyor; sakinliği, huzuru ve sessizliği sevenler.  İşte artık ben de o tayfaya yavaştan katıldığımı hissediyorum!  18 yaşındayım ama sosyal hayattan malulen emekli olmuşum gibi.  Ama yanlış anlaşılmasın bu emeklilik zorunluluktan veya yalnızlıktan meydana gelmiş bir durum olmadı benim için. Tamamen kendi tercihim. Hamburger taşındığından beri doğru dürüst süslenip dışarı bile çıkmadım.  Sanırım insan gerçekten de aşık olunca hayatını ona göre şekillendiriyormuş.  Mesela tatilden bir sürü şey aldım ama hepsini kullanacağım kombinlerin arka planlarında Hamburger o kabak suratıyla bana gülümsüyor.  Ah nasıl özledim eşeği!  Yanımda otururken bile özlediğin insanı kilometrelerce öteye göndermek gerçekten de salaklı

Etrafımda yürüyen çakma Chanel'ler, Louis Vuitton'lar görüyorum!

Sonunda tatili biter ve Piggy yuvasına geri döner sevgili Piggyseverler...  Durumum aynen bu şekilde!  1 haftadır sosyal medyaya kaçırdığım tüm haberleri, paylaşımları gözden geçirdim ve şu sonuca vardım. Nacizane 55 kilocuk prenses bünyemin ne yazık ki çok taklidi varmış! Ve bu durum beni bir miktar (!) geriyor!  Örnek alınmak çok güzel bir şey muhakkak ama herkesin kendi çizgisi, kendi kalitesi olmalı diye düşünüyorum. Yoksa ha yanımdakine bakmışım ha aynaya! Ne fark eder ki? (Üstelik lunaparktaki aynalar!) Facebook kapak fotoğrafımı bu mu yapsam ki?  Gerçi şaka bir yana katıla katıla gülüyorum sadece.   Veee biraz ciddi olmak gerekirse; İnsanların üzerine 2 beden büyük ceket gibi giydirilmiş iğreti roller görüyorum. Hep bir başkası gibi olmaya çalışma, özenme veya değişik davranışlar.  Gerçekten hiç mi hiç yakıştırmıyorum.  Sanki Ebru Gündeş'e arabesk rap söyletiyormuş gibi oluyor. Tek fark bu kulak değil; göz ve beyin yıpratıyor.  Etra

Bende artık leyleği havada görebilir miyim?

Bu aralar evde o kadar sıkıldım ki yaptığım tek aktivite özel ders bürosuna gidip yarı ders-yarı gıybet temalı çalışmalarımızı yapmak ve Instagram'dan ve Snapchat'ten Şeyma Subaşı'nı takip etmek! Kadın resmen 3 yaşındaki bebesine aldırmadan dünyayı karış karış geziyor hem de en güzel biçimde!  Şimdi demeyin Acun Ilıcalı falan var diye. Özel durumları, ilişkisi beni zerre kadar alakadar etmez ama resmen sosyal hayatını kıskandığım tek dişi birey o!  Bir insan hem güzel, hem genç anne hem de bu kadar gezenti olamaz yani! Senin kızın hiç mi grip olmuyor da evde onun başında durmak zorunda olmuyorsun? Ya da en güzelinden sen gerçekten pembe mi tuvalet yapıyorsun?  Şimdi tabiki aranızdan "Ulen kim bu Şeyma Şubası?" diye bıkbıklananları duyuyor gibiyim. Oturun da azıcık magazin izleyin, Onedio.com'u takip edin. Vallahi bir süre o tarz hayatlara öyle abone oluyorsunuz ki kendinizi Instagram'da seri halde "La bu hatun buraya da mı git