İnsan ne zaman olgunlaşır, bilmiyorum.
Bana hala çocuk gibisin, diyorlar. Oysaki ben bunda hiçbir kötülük göremiyorum.
Etrafta o kadar çok ciddi, sıradan ve monoton insan varken; çocuk olmak, çocuk kalabilmek en büyük lütuf bence.
Anlayabilene.
Anlamak isteyene.
İnsan dediğin 2 bacaklı düşünebilen varlık armut gibi vakti geldiğinde olgunlaşabilir mi emin değilim ama büyüyebildiğine dair inancım tam.
Lakin ben büyüdüm hem de tam tamına 3 ay önce.
Kime göre, neye göre bunu bir düşünmek lazım tabiki ama büyümek kavramı insanın kafasında olup biten bir kavram.
Mesela yalnızlık en iyi öğretmen oldu bana.
Bir baktım dolmuşun tekinde gözümde güneş gözlükleriyle hüngür hüngür ağlıyorum. Şöför bakıp da durumu anlamaya çalışıyor ama ben sadece dışarı odaklamışım kafamı. Güneş batıyor ben de onunla geceye dönüyorum sanki.
Daha karanlık, daha gri ve daha acımasız.
Her şeyin daha'sını yaşarken kafamdaki tek düşünce hayatın bana "daha mutlu olmak" versiyonunu sunmadığıydı. Sanki o 1 yıl boyunca tüm mutluluğumu yiyip tüketmişim şimdi elimde kalan bomboş ve sürekli hışırdayan bir cips paketiymiş gibi.
Aha dedim Piggy. Sen şimdi bittin kızım. Ayaklarının üzerinde tek başına nasıl durabiliyorsun göster kendini dedim.
Açıkcası gösterme versiyonu pek kuru geçmedi. Geceleri saatlerce duvara bakıp "Yaa neden ben?" diye hönküre hönküre ağladığımı bilirim. Kim bilir kaç tuvalet kağıdı rulosu da bitirmişimdir.
Ama aslında işin garip kısmı hayatımın bu döneminde etrafımda hiçbir arkadaşımın olmaması oldu. Ya da ben dışarı karşı fazla mı güçlü durdum acaba? Oysa içten içe çürüyüp gidiyordum! (Siz de takdir edersiniz ki 1,5 ay boyunca her gece duvarlarla konuşan bir insan ne derece sağlam kalabilir!?)
Gel zaman git zaman, bir baktım o yalnızlık dolu günler geçmiş ve sevdiğim yanıma gelmiş. Ettiğim dualar işe yaramış ve yetkili servislere iletilmiş olacak ki şuan asla tahmin etmediğim bir hayatı yaşıyorum.
Sanırım hayat bizi "uslandırmak" için bir müddet ayrı kalmaya zorladı. İşe yaramadı diyemem.
Büyüdüğümü anladım.
Kendi hayatımın peşinden koşuyorum ama tek başıma değilim bu yolda. Bir yol arkadaşım var. Bu yüzden aldığım kararlar hep iki kişilik.
İki kişilik yaşıyorum.
İki kişilik alışveriş yapıyorum.
İki kişilik yiyorum.
Ve geçen hafta gittiğimiz küçük gezinin bitiminde, eve dönüşte omzuma yaslanmış başını okşarken 1,5 ay önce bunu hayal bile edemeyeceğimi anladım. Yine gözlerimden 2 damla yaş süzüldü ama bu sefer ergen isyanımı etmedim. Sadece bu yaşattığı mutluluk için küçük birer teşekkürdü.
Ve eğer buna aydınlanma diyorlarsa ben o an yaşadım.
Kıymet bilmek lazım bitirmeden, tüketmeden.
Sevmekten asla vazgeçmemek lazım.
Ve önemlisi de içindeki veledi büyütmemek lazım.
Bana hala çocuk gibisin, diyorlar. Oysaki ben bunda hiçbir kötülük göremiyorum.
Etrafta o kadar çok ciddi, sıradan ve monoton insan varken; çocuk olmak, çocuk kalabilmek en büyük lütuf bence.
Anlayabilene.
Anlamak isteyene.
İnsan dediğin 2 bacaklı düşünebilen varlık armut gibi vakti geldiğinde olgunlaşabilir mi emin değilim ama büyüyebildiğine dair inancım tam.
Lakin ben büyüdüm hem de tam tamına 3 ay önce.
Kime göre, neye göre bunu bir düşünmek lazım tabiki ama büyümek kavramı insanın kafasında olup biten bir kavram.
Mesela yalnızlık en iyi öğretmen oldu bana.
Bir baktım dolmuşun tekinde gözümde güneş gözlükleriyle hüngür hüngür ağlıyorum. Şöför bakıp da durumu anlamaya çalışıyor ama ben sadece dışarı odaklamışım kafamı. Güneş batıyor ben de onunla geceye dönüyorum sanki.
Daha karanlık, daha gri ve daha acımasız.
Her şeyin daha'sını yaşarken kafamdaki tek düşünce hayatın bana "daha mutlu olmak" versiyonunu sunmadığıydı. Sanki o 1 yıl boyunca tüm mutluluğumu yiyip tüketmişim şimdi elimde kalan bomboş ve sürekli hışırdayan bir cips paketiymiş gibi.
Aha dedim Piggy. Sen şimdi bittin kızım. Ayaklarının üzerinde tek başına nasıl durabiliyorsun göster kendini dedim.
Açıkcası gösterme versiyonu pek kuru geçmedi. Geceleri saatlerce duvara bakıp "Yaa neden ben?" diye hönküre hönküre ağladığımı bilirim. Kim bilir kaç tuvalet kağıdı rulosu da bitirmişimdir.
Ama aslında işin garip kısmı hayatımın bu döneminde etrafımda hiçbir arkadaşımın olmaması oldu. Ya da ben dışarı karşı fazla mı güçlü durdum acaba? Oysa içten içe çürüyüp gidiyordum! (Siz de takdir edersiniz ki 1,5 ay boyunca her gece duvarlarla konuşan bir insan ne derece sağlam kalabilir!?)
Gel zaman git zaman, bir baktım o yalnızlık dolu günler geçmiş ve sevdiğim yanıma gelmiş. Ettiğim dualar işe yaramış ve yetkili servislere iletilmiş olacak ki şuan asla tahmin etmediğim bir hayatı yaşıyorum.
Sanırım hayat bizi "uslandırmak" için bir müddet ayrı kalmaya zorladı. İşe yaramadı diyemem.
Büyüdüğümü anladım.
Kendi hayatımın peşinden koşuyorum ama tek başıma değilim bu yolda. Bir yol arkadaşım var. Bu yüzden aldığım kararlar hep iki kişilik.
İki kişilik yaşıyorum.
İki kişilik alışveriş yapıyorum.
İki kişilik yiyorum.
Ve geçen hafta gittiğimiz küçük gezinin bitiminde, eve dönüşte omzuma yaslanmış başını okşarken 1,5 ay önce bunu hayal bile edemeyeceğimi anladım. Yine gözlerimden 2 damla yaş süzüldü ama bu sefer ergen isyanımı etmedim. Sadece bu yaşattığı mutluluk için küçük birer teşekkürdü.
Ve eğer buna aydınlanma diyorlarsa ben o an yaşadım.
Kıymet bilmek lazım bitirmeden, tüketmeden.
Sevmekten asla vazgeçmemek lazım.
Ve önemlisi de içindeki veledi büyütmemek lazım.
inatla büyütmüyorum dostum o veledi :) mutluluklar
YanıtlaSil