Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bende artık leyleği havada görebilir miyim?

Bu aralar evde o kadar sıkıldım ki yaptığım tek aktivite özel ders bürosuna gidip yarı ders-yarı gıybet temalı çalışmalarımızı yapmak ve Instagram'dan ve Snapchat'ten Şeyma Subaşı'nı takip etmek! Kadın resmen 3 yaşındaki bebesine aldırmadan dünyayı karış karış geziyor hem de en güzel biçimde!  Şimdi demeyin Acun Ilıcalı falan var diye. Özel durumları, ilişkisi beni zerre kadar alakadar etmez ama resmen sosyal hayatını kıskandığım tek dişi birey o!  Bir insan hem güzel, hem genç anne hem de bu kadar gezenti olamaz yani! Senin kızın hiç mi grip olmuyor da evde onun başında durmak zorunda olmuyorsun? Ya da en güzelinden sen gerçekten pembe mi tuvalet yapıyorsun?  Şimdi tabiki aranızdan "Ulen kim bu Şeyma Şubası?" diye bıkbıklananları duyuyor gibiyim. Oturun da azıcık magazin izleyin, Onedio.com'u takip edin. Vallahi bir süre o tarz hayatlara öyle abone oluyorsunuz ki kendinizi Instagram'da seri halde "La bu hatun buraya da mı git

"Chanel'e ihtiyacım yok, ben aşk istiyorum."

Artık eskisinden daha farklıyım. Daha enerjik, daha gözü kara, daha eğlenceli ve daha bir sürü sıralanabilecek madde.  Ama gelin görün ki çevremde bu davranışlarımın farkında olabilecek kimse kalmadığı için fazlaca depresif görünüyorum!  Gerçi Hamburger bu halimi anlamayıp benden iyice uzaklaşıyor! Aslında tek istediğim sevgi ve ilgi! Yağmur altında kalmış kedi yavrularından hiçbir farkım kalmadığını ne zaman anlayacak?  Aslında şaka bir yana bugün dinlerken fark ettim ki hayatım şarkısı Fransızca olacakmış! Üstüne üstlük tek bir kelimesinden bile nefret ederken!  Hiç dinlediniz mi bilmiyorum ama Zaz'dan Je Veux! Tek kelimesiyle muhteşem.  Tabi eğer benim gibi cahilseniz çeviriyi okumadan dinlemek pek bir işe yaramıyor, sadece melodisi suratta bir kilo dondurma yemiş gibi ponçik bir his bırakıyor!  Şarkı için  https://www.youtube.com/watch?v=Tm88QAI8I5A Çeviri için  http://www.sarkicevirileri.com/zaz-je-veux-sarki-cevirisi/ "Beni mutlu edecek olan sizi

Benjamin Button'un tuhaf hikayesine karşılık Miss Piggy'nin Prenseslik Hikayesi

Bazen diyorum "Yazma kızım, boş yere insanların zihnini meşgul etmeye hiç gerek yok!" ama bazen de şeytani mi desem yoksa beyaz kanatlı melek kısmım mı başlıyor dırdır yapmaya. "Aman yaz, rahatla, içini dök! Her klavye vuruşuna para mı alıyorlar sanki? Gelen yorumları oku, insanların seni sevdiğini hatırla, gaza gel. Hadi koçum yardır!" vb vb vb.  Tabi sonra her zamanki gibi bu dırdırcı kısmım ağır basıyor, başlıyorum yazmaya. Bazen diyorum ki hayata keşke yaşlılıktan başlasaydım, Benjamin Button'un Tuhaf Hikayesi'ne karşılık olarak "Miss Piggy'nin Prenseslik Hikayesi". Üstüne üstlük bir de filmimi çekseler aman demeyin keyfime. Her iki yılda bir kitap çıkartsam o kitaplara da birer film çekseler ömrüm boyunca işe girmeden, dert tasa bilmeden yaşar giderim.  Ayy durun ya ben yine fazla dalmışım hayallerime. Sanırım beni bundan sonra görebileceğiniz en yüksek mevki iç mimar olmuş olacak.  Evet, bir zamanlar yazar olma hayaller

Pardon, kendi hayatım için mutlu bir final alabilir miyim lütfen?

Son zamanlarda fark ettim ki yalnızlık beni düşünmeye itiyor. Hem de öyle böyle düşünmek değil, heykeli bile halt etmiş benim yanımda!  Gece yattığımda uyumak için en azından 1,5 saat veriyorum kendime. Geçmişimden geleceğime, bugünümden yarınıma, çocuğuma alacağım bebek arabasının modelinden tutun da evimin fincanlarına kadar!  Sonra tabiki gelsin değişik değişik rüyalar.  Daha geçen gece odama giren obez yılanı sanki sucuk doğrar gibi kesen babamdan tutun da dün gece H&M mağazasından rengarenk Victoria Secret donları seçiyordum kendime! Ulan nasıl bir bilinç altı varsa bende de artık resmen konudan konuya atlayarak rüyalarımı bile egzantirik filmlere çevirebiliyorum!?  Oysa gör işte adam akıllı sevgilini, koca göbişli Hamburger'ini. Ama yok nerde illaki bir ekşın, illaki yılanlar, maymunlar!?  Zaten gerçekten bu 2016 yılı bana hiç mi hiç uğurlu gelmedi. Nerde çokluk, orda birşeyler derler ya. Ama tabiki prenses bünyem onu demeye müsaade et

Evlilik aşkı öldürür mü ya da ben seni mi boğazlayayım Hamburger!?

Bugün aldığım bir haberle resmen beynimden vurulmuşa döndüm!  Piggy yine şok!  Hiç ummadığım çiftler rekor kırıyor, derken hiç de yanılmamışım! Millet resmen gelinliği giyip "evet" derken adamın ayağının tarak kemiğini kırmak için lisenin bitimini beklemişler!  Eee hani ilk ben evlenecektim!? Hayallerimi yıktınız ulen!  Durun şaka bir yana şimdi size yılın dedikodusunu anlatıyorum çünkü duyduğumda resmen elim ayağım pasradı! Bizim yan sınıftan yurtdışında sevgilisi olan bir oğlan kıza nikahı basmış, üstüne üstlük gelin-damat temalı klişe fotoğraflardan bile çekilmişler.  Görünce resmen gözlerim kanadı! Hele de kızın "ben evleniyorum" temalı takma tırnak ve kirpikleri görünce "Oh My God" temalı Max Black haykırışımı yaptım!  Yani şaka bir yana ama sevmek, sevilmek, aşık olmak gerçekten çok güzel, paha biçilemez şeyler. Hele de bu yaştayken!  Ama insanın totoşuna don alacak parası yokken gidip de aile cüzdanıy

Anan anam olsun mu Hamburger'im, sarımsaklı mayonezim, ballı hardalım?

Madem ki 20 bin okuyucuya ulaşıp herkesin yüzlerinde az da olsa tebessüm bırakıp, bazen de üzüntümüze ortak edip dertlendirdiysek şimdi de bu sayı şerefine güzel, eğlenceli bir post patlatalım, değil mi sevgili Piggyseverler!? Yaklaşık 5 gündür tüm blogger ve Instagram aleminin bildiği üzere Hamburger Danimarka'ya geri döndü. Evet şuan aramızda tam tamına 3253 km var! Bu çocuğu özlemek bile matematiğimi geliştiriyor vallahi!  Onlar ailecek gitmeden hemen önce Hamburger'in ailesi benim ailemle tanışmak istedi. Ben bunu duyduğum an renk skalalarındaki tüm tonlara büründüm vallahi. Sevinmekle, 3,5 arasında kaldım. Sonunda duygusuz olmaya karar verdim lakin kafede o masaya oturana kadar.  Zaten sabah heyecandan hiçbir şey yiyememişim, verdiğim 10 kilonun üstüne +2 daha eklenmiş ama Piggy yine de pes etmeyerek kayınvalidesinin gözünü boyamak için en güzel kıyafetlerini giyip, sıcağa rağmen makyajını bile esirgememiş.  Ayy durun böyle olmadım tabiki de! Tam anla

İnsanlar kötü kalpli olsa da dünya hala yaşanmaya değer bir yer!

İnsan bazen ne kadar çırpınırsa çırpınsın battığı yerden çıkmak için yardımcı bir ele ihtiyaç duyuyor.  Yalnız olduğunda ise o el istemsizce vakit öldüreceği birşeylere yönelmek durumunda kalıyor; kitaplar, dergiler, diziler, filmler, el işleri ve daha nicesi.  Ben de bu son 3 gündür dizilere, kitaplara ve derslerime yöneldim. Dün ise geçen yaz gittiğim kitapçıya gidip tekrardan sınava hazırlık kitapları aldım ve ordaki çalışan amcayla benim üniversite durumumu konuştuk. Sanırım kendisi beni baya bir yanlış anlamış olacak ki en son muhabbetin geldiği nokta "kibrin ne kadar kötü bir şey" olduğuydu. Oysa adama tek anlatmak istediğim %50 burslu okumak istemediğim, onun yerine seneye tam burslu girmek istediğimdi. Bunu her zamanki gibi şakacı bir dille anlatmaya çalışırken konu gururumun sınırlarını aşıp kibire dönüştüğüydü.  Hal böyle olunca da ben konuyu hemen kısacık kesip aynen yukarıdaki gibi bir ruh haliyle (sanırım anlaşılmamanın verdiği sinir) koşar adı

Sevdalanmak hangi ara bu kadar zor geldi yüreğime?

Yürüyorum. Yürüdüğüm yolu ben bile bilmiyorum. Öyle boş, öyle bitiğim ki. Keşke diyorum sevdiğim insanlarla hiç vedalaşmak zorunda kalmasam. Ama yine dualarım kabul olmuyor ve hayat resmen bana piç gülüşünü atıp depar atarak uzaklaşıyor. Niye ben diye sormuyorum. 2016 yılı tamamen uğursuzdu benim için. İtalya’ya gidecektim ülkede darbe çıktı, geri döndüm. Üniversiteye gidecektim, okul kapandı. Sevdiğim adama tekrar, tekrar ve tekrar deli gibi aşık oldum, adam memleketine döndü. Gerçi benim Türk kafam memleket deyince direkt Sivas, Konya bilemedin Gaziantep falan zannediyor ama adamın memleketi Danimarka. Öyle de “cool” takılıyoruz. Dilini, konuşmasını, insanını bilmiyorum ve hayatıma sonradan dahil ettiğim sevgilimi, hayatımdan çok daha önce uğurluyorum. Bu bir ayrılık değil ama ayrı kalma, özleme, sevdalanma, deli danalar gibi yatakta sinirden yastıklara tekme atarken ağlama krizine girip nefes alamama. Zaten öyle bir ağlamışım ki gözümde yaş, burnumda süm

Gün geçmeden, saatler ilerlemeden, sen gitmeden.

Bazı zamanlar tüm saatleri durdurmak, sadece yaşadığım anda çakılı kalmak istiyorum mesela.  Kol saatim, telefonumun saati, duvarda tık tık öten metalimsi saat, İzmir'deki saat kulesi, Big Ben ve daha binlercesi... Dünyadaki tüm evlerin, iş yerlerinin, hastanelerin, okulların, meydanların saatleri dursun.  Sen benim elimi tutup o yamuk ağzınla gülümsediğin an her şey sabit kalsın olduğu yerde. Akrep ve yelkovan yüzyıllardır amansız devam ettiği mücadelesine son versin.  Piller artık saatler bittiği için atılmasın.  Takvimler her geçen gün bir sayfa daha atıp yüklerini hafifletmesinler.  Zira benim yüküm takvimlerden ağır. Benden ağır. Benliğimden bile ağır.  Sihirli bir peri gelip değneğini dokundursun ve her şey çözülsün. Ama gün geçmeden, saatler ilerlemeden, sen gitmeden.  Sen yine elimi tut ama trafik aksın.  Yüzüme yine gül ama hiç gece olmasın.  Sen yine bana gel ama gitmemek üzere.