Ana içeriğe atla

Sevdalanmak hangi ara bu kadar zor geldi yüreğime?

Yürüyorum.
Yürüdüğüm yolu ben bile bilmiyorum. Öyle boş, öyle bitiğim ki.
Keşke diyorum sevdiğim insanlarla hiç vedalaşmak zorunda kalmasam. Ama yine dualarım kabul olmuyor ve hayat resmen bana piç gülüşünü atıp depar atarak uzaklaşıyor.

Niye ben diye sormuyorum. 2016 yılı tamamen uğursuzdu benim için.
İtalya’ya gidecektim ülkede darbe çıktı, geri döndüm.
Üniversiteye gidecektim, okul kapandı.
Sevdiğim adama tekrar, tekrar ve tekrar deli gibi aşık oldum, adam memleketine döndü.

Gerçi benim Türk kafam memleket deyince direkt Sivas, Konya bilemedin Gaziantep falan zannediyor ama adamın memleketi Danimarka. Öyle de “cool” takılıyoruz.
Dilini, konuşmasını, insanını bilmiyorum ve hayatıma sonradan dahil ettiğim sevgilimi, hayatımdan çok daha önce uğurluyorum.

Bu bir ayrılık değil ama ayrı kalma, özleme, sevdalanma, deli danalar gibi yatakta sinirden yastıklara tekme atarken ağlama krizine girip nefes alamama.

Zaten öyle bir ağlamışım ki gözümde yaş, burnumda sümük kalmamış. 45 derece havada tir tir titremişim üşümekten.

Sanırım üşümenin de soğukla bir alakası yokmuş. İnsanın sevdiği yanında olmadığı sürece çöl sıcakları bile üşütürmüş insanı.

“Onsuzken öğrendiğim hayat tecrübelerime” bir yenisini daha eklemiş oldum böylece.

Oysa bana sorsalardı keşke. “Ne istersin?” diye. Belki biri olsun düşünseydi beni. Ya da birisinin hayatında söz hakkım olsabilseydi.
Söz o zaman kimsenin kötülüğünü düşünmezdim.
Ama kendimi de intihara sürüklemezdim.

Nefes ala ala ölmek berbat bir şeymiş.

“Yaz” diyor beynim.
Sadece yaz.
Çünkü yazmazsam içim içimi boğacak.
Nefes alamadığım her dakika sanki bok dolu bir çukurda boğazıma kadar gömülüymüşüm gibi hissediyorum.

Özlemek hangi ara bu kadar boktan bir duygu oldu ki?

Son 11 saattir kendime söylediğim tek şey zamanı durdurmak istediğim. Akreple yelkovan hiç bu kadar katil gözükmemişti gözüme. Ve saatler tık tık yaparken hiç böylesine delip geçmemişti bir acı. Hem de bıçak gibi.

Gerçi ben kan falan göremem diye bilirdim kendimi.
Nah öyleymişim.
Kendi kan gölümde boğuluyorum.

Ulan diyorum.
Ulan!


Sevdalanmak hangi ara bu kadar zor geldi yüreğime?


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Evlenip ineklerimin anası, evimin kadını, kocamın prensesi olacağım!

Trajik başlığımdan da anlayacağınız üzere hayatım gittikçe daha değişik bir hal alıyor ve sevgilimden ismimi alacakları danaya koymasını istedim!  Evet, herkes şok!  Herkes iptal!  Ama ben daha şimdiden yaz için inek sağmayı öğrenmek istiyorum. Belki de blogger'lıktan emekli olup çiftçilik yapmanın vakti çoktaaaan gelmiştir...  Elveda Chanel no:5'ler, merhaba inek boku kokuları. Elveda hayalimdeki Tarık Ediz abiye koleksiyonu, merhaba möö'lemeler!  Ayy şaka bir yana tabiki de daha hali hazırda başlangıç seviyesinde olan elitliğimden asla ödün vermeyeceğim lakin hayvanların her türlüsünü sevmek, okşamak hoşuma gidiyor! Buna 500 kiloluk inekler de dahil. Ve yine kocaman bir EVET, inek sağmayı kendi özgür irademler istiyorum. (Şaşkınlıktan açılan ağızları kapatın bakayım! Evlenip ineklerimin anası, evimin kadını, kocamın prensesi olacağım!) Darısı başınıza sinsiler!  ---------------------- Şimdi de mikrofonu iç sesinizden uzaklaştırıp

O gemi bir gün gelecek mi İsmail Abi?

Bu günlerde aynen atanamayan İsmail Abi gibi dolanıyorum ortalıkta. Hamburger'e her kavga sonunda söylediğim "Senin Mecnun olmaya cesaretin varsa ben her zaman Leyla'yım." lafı döndü dolandı sadece anılarda kaldı sanırım. Bırak Leyla ve Mecnun olmayı, İsmail Abi'nin bile basit bir versiyonuyum sadece. Benim de Şekerpare'm Hamburger oldu, o da Şekerpare gibi "Gelmicem" demedi de sadece "Bakarız" deyip duruyor. (Belirsizlikler ve numarası kalmayan ayakkabı kadar b*k bir durum daha yok bu hayatta!) Biliyorum bu işler her zaman benim hayatımdaki gibi güllük gülistanlık olmuyor, bazen seçimler yapmak gerekiyor, bazen birilerinin iyiliği için kendinden fedakarlık etmek gerekiyor.  Bense 18'ime gelip bunları yeni yeni öğreniyorum. Çünkü bu zamana kadar kimseyi Ege Bölgesi dışına uğurlamadım, kaldı ki şimdi koskoca bir Avrupa ülkesi Hamburger'i bekliyor. (Koskoca dediğime bakmayın, bizim İzmir kadar!)  Ah ulan diyorum

"Chanel'e ihtiyacım yok, ben aşk istiyorum."

Artık eskisinden daha farklıyım. Daha enerjik, daha gözü kara, daha eğlenceli ve daha bir sürü sıralanabilecek madde.  Ama gelin görün ki çevremde bu davranışlarımın farkında olabilecek kimse kalmadığı için fazlaca depresif görünüyorum!  Gerçi Hamburger bu halimi anlamayıp benden iyice uzaklaşıyor! Aslında tek istediğim sevgi ve ilgi! Yağmur altında kalmış kedi yavrularından hiçbir farkım kalmadığını ne zaman anlayacak?  Aslında şaka bir yana bugün dinlerken fark ettim ki hayatım şarkısı Fransızca olacakmış! Üstüne üstlük tek bir kelimesinden bile nefret ederken!  Hiç dinlediniz mi bilmiyorum ama Zaz'dan Je Veux! Tek kelimesiyle muhteşem.  Tabi eğer benim gibi cahilseniz çeviriyi okumadan dinlemek pek bir işe yaramıyor, sadece melodisi suratta bir kilo dondurma yemiş gibi ponçik bir his bırakıyor!  Şarkı için  https://www.youtube.com/watch?v=Tm88QAI8I5A Çeviri için  http://www.sarkicevirileri.com/zaz-je-veux-sarki-cevirisi/ "Beni mutlu edecek olan sizi