Ana içeriğe atla

Varoluşsal Sancılar Eşiğinde Merhaba 2 0 2 0 !

Senin bana tattırdıklarını hiç sevmedim 2019. 
Bana hiç uğurlu gelmedin, mutlu etmedin. 
Kaybetme korkusuyla sürekli yüz yüze bıraktığın bir yıldın.

Yine bir yandan şimdi düşünüyorum da kendimi tanımama, kimliğimi bulmama, doğrularımı ve yanlışlarımı sorgulamama yardım ettin. 
Bazen sorgulamaya o kadar çok daldım ki uykularımdan oldum; bazense o kadar çok uyudum ki, neyi neden ve niçin yaptığım konusunda çıkmaza girdim. 
Büyüyorum derken aslında büyümekten ne kadar çok korktuğumu anladım. Yaş almaktan, sorumluluklarımın artmasından, bazen mutlu olmaktan bile kaçtım. 
Çok mutlu olunca çok üzüleceğim sandım. Hayatın adalet terazini çok yanlış şeylere yordum.
Hayatı dolu dolu yaşamak isterken kendimi unuttuğumu fark ettim. Sevdiğim şeyleri yapmaktan uzaklaştım, kendimden uzaklaştım. Ve sonra da yavaş yavaş insanlardan. 
İnsanlar beni hep kırar sandım, zaten hali hazırda duran duvarlarımı yükselttim. Kendime hapsoldum. 
Az kişiye güvendim ama hepsi de güvenimi boşa çıkarttı. 
Hayatta ilk kez sadece "insanlar" ve "davranışlar" konusunda haklı olmak istemedim. Çünkü kırıldıkça değiştim, sertleştim, kabuk bağladım, duygusallaştım. 
Mutsuzluğun da mutluluk kadar olağan bir duygu olduğunu bilmeme rağmen hep kendimi dibe çektim. Oysa zamanında her duyguyu tam dibe kadar yaşamamı kendi kendime tembih etmeme rağmen başarısız oldum. Çünkü ben kendi duygu dünyamda en dibi en savunmasız anımda görüp yapayalnız kaldığım için hepsini atlatırım sandım, yapamadım. 
Bir şeyi yapamıyor olmanın aslında kötü bir duygu olmadığını, beni beceriksiz yapmadığını insanlara anlatmaya çalıştım. Onu da yapamadım. En son o insanlarla derin muhabbetler etmeyi bıraktım. 
Çevremdekiler tarafından "sinir hastası" veya "agresif" olarak nitelendirildiğim için terapist ve psikolojik yollarını aşındırdım. Bir kez gidip bıraktım. Hayatlarında gördükleri en bilinçli ve farkındalık sahibi insan olduğumu söylediler. Sadece insanlara tahammül edemiyormuşum. Bende zaten o özelliğimi sevdiğim için yine aynı hareketleri sergilemeye devam ettim. En azından hayatım boyunca sadece bir kez bile olsa "Terapiste gittim." diye anlatabileceğim bir anım oldu.
Tevazu gösterdiğim her bir insanın beni yolunacak bir kaz gibi gördüğünü anladığım bir zaman dilimi yaşadım. O insanı ileride hayatıma, aileme dahil bile olacağına bakmadan hayatımdan çıkarttım. 
Siz inanır mısınız bilmem ama ben inanmadığım halde üzerimde olan 2 büyüyü bozdurdum. Psikolojik olarak rahatlatıyor ama çevrenizde size böyle kötü enerjiler yollayıp uzun süreli modunuzu düşürecek etkiler yaratması gerçekten çok kötü. 
Sevdiğim insanlardan verdiğim sevginin onda birini bile alamadığını gördüm. Onlardan da tek tek uzaklaştım. 
Ailemin bir kısmıyla artık aynı kanı paylaşmadığımızı iddia edip konuşmama/görüşmeme kararı aldık. Tabi burada yazdığı kadar kolay olmadı elbet. Geceler boyu düşünmekten başıma ağrı girdiği bile oldu. 
Bana yalanlar söylediler, inanıyormuş gibi yaptım. Sonra hepsine yol verdim. 
Kimseye hiçbir şeyimi anlatamadığım için hep içime attım. Öyle bir noktaya geldi ki evde kendi kendime konuşmaya, tartışmaya başladım. İnsanlara olan güvensizliğim beni bu duruma soktu. Veya kimsenin diğer bir insanın derdini, sıkıntısını can-ı gönülden dinlemeyeceğini bildiğim için de olabilir.

Bu yazdıklarım beni çok kırdı, çok yaraladı, çok üzdü; evet. Ama hepsiyle yine büyüdüm. Miss Piggy olabilmek için çok fedakarlık mı gerekiyor bilmiyorum ama 22 yaşıma bile girdim. 

Bunca yazdıklarıma rağmen kendime en en en kızdığım kitap okumayı ve yazmayı bırakmak oldu. Belki de bu yüzden sorunlarımla başa çıkamadım. Yazmaya üşendiğim için hep karşıma beni anlayan birinin çıkmasını bekledim. Kendim gibi bir dost bekledim. Hamburger bile anlamadı. Hep suçlandım. En sonunda pes edip kendime en iyi (ve belli ki) en kötü dost; kendim oldum. Kendimi yıprattım, üzdüm, kırdım. Sabahları yataktan çıkasım bile gelmedi. Uyudum, uyudum ve daha çok uyudum. Uykuyla acım geçer sandım. Oysa ki sadece fiziksel acı uyuyunca geçiyormuş, öğrenmiş oldum. Dışarı duvar gibi görünürken kendi içimde gerçek anlamda çok kırgın ve daha da kırılmaya hazır bir çocuk olduğunun farkına varmak için çok geç kaldım. Belki de biri beni karşısına alıp dinleseydi, benimle "gerçekten" konuşsaydı, bir ihtimal içimi açabilirdim. Ama yapamadım. Herkesle hatta kendi ailemle olan ilişkim ve sohbetim bile çok yüzeysel geldi. Herkesin kendi derdi vardı, kendi sorunları. Benim kendimle ilgili sorunlarımı kimse sallamazdı. İçime kapandıkça kapandım ve şimdi dakikalarca aynı boş duvara bakıp kendi kendime konuşabilir duruma geldim. 

Bence hak ettim. Dışarıdan duvar gibi görünmek hiçbir işime yaramadı. Yalnız başladığım yılı yalnız bitirdim. 
Etrafımda isterse yüz bin kişi olsun, kafası kafama uyuşmayan biri olmayınca yalnız olduğum gerçeğini bildiğim 2020 yılı, hoş geldin. Umarım en çok bana uğur getirirsin. 
Buna ihtiyacım var.   

Bu yılımın şarkısı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

O gemi bir gün gelecek mi İsmail Abi?

Bu günlerde aynen atanamayan İsmail Abi gibi dolanıyorum ortalıkta. Hamburger'e her kavga sonunda söylediğim "Senin Mecnun olmaya cesaretin varsa ben her zaman Leyla'yım." lafı döndü dolandı sadece anılarda kaldı sanırım. Bırak Leyla ve Mecnun olmayı, İsmail Abi'nin bile basit bir versiyonuyum sadece. Benim de Şekerpare'm Hamburger oldu, o da Şekerpare gibi "Gelmicem" demedi de sadece "Bakarız" deyip duruyor. (Belirsizlikler ve numarası kalmayan ayakkabı kadar b*k bir durum daha yok bu hayatta!) Biliyorum bu işler her zaman benim hayatımdaki gibi güllük gülistanlık olmuyor, bazen seçimler yapmak gerekiyor, bazen birilerinin iyiliği için kendinden fedakarlık etmek gerekiyor.  Bense 18'ime gelip bunları yeni yeni öğreniyorum. Çünkü bu zamana kadar kimseyi Ege Bölgesi dışına uğurlamadım, kaldı ki şimdi koskoca bir Avrupa ülkesi Hamburger'i bekliyor. (Koskoca dediğime bakmayın, bizim İzmir kadar!)  Ah ulan diyorum

"Chanel'e ihtiyacım yok, ben aşk istiyorum."

Artık eskisinden daha farklıyım. Daha enerjik, daha gözü kara, daha eğlenceli ve daha bir sürü sıralanabilecek madde.  Ama gelin görün ki çevremde bu davranışlarımın farkında olabilecek kimse kalmadığı için fazlaca depresif görünüyorum!  Gerçi Hamburger bu halimi anlamayıp benden iyice uzaklaşıyor! Aslında tek istediğim sevgi ve ilgi! Yağmur altında kalmış kedi yavrularından hiçbir farkım kalmadığını ne zaman anlayacak?  Aslında şaka bir yana bugün dinlerken fark ettim ki hayatım şarkısı Fransızca olacakmış! Üstüne üstlük tek bir kelimesinden bile nefret ederken!  Hiç dinlediniz mi bilmiyorum ama Zaz'dan Je Veux! Tek kelimesiyle muhteşem.  Tabi eğer benim gibi cahilseniz çeviriyi okumadan dinlemek pek bir işe yaramıyor, sadece melodisi suratta bir kilo dondurma yemiş gibi ponçik bir his bırakıyor!  Şarkı için  https://www.youtube.com/watch?v=Tm88QAI8I5A Çeviri için  http://www.sarkicevirileri.com/zaz-je-veux-sarki-cevirisi/ "Beni mutlu edecek olan sizi

Evlenip ineklerimin anası, evimin kadını, kocamın prensesi olacağım!

Trajik başlığımdan da anlayacağınız üzere hayatım gittikçe daha değişik bir hal alıyor ve sevgilimden ismimi alacakları danaya koymasını istedim!  Evet, herkes şok!  Herkes iptal!  Ama ben daha şimdiden yaz için inek sağmayı öğrenmek istiyorum. Belki de blogger'lıktan emekli olup çiftçilik yapmanın vakti çoktaaaan gelmiştir...  Elveda Chanel no:5'ler, merhaba inek boku kokuları. Elveda hayalimdeki Tarık Ediz abiye koleksiyonu, merhaba möö'lemeler!  Ayy şaka bir yana tabiki de daha hali hazırda başlangıç seviyesinde olan elitliğimden asla ödün vermeyeceğim lakin hayvanların her türlüsünü sevmek, okşamak hoşuma gidiyor! Buna 500 kiloluk inekler de dahil. Ve yine kocaman bir EVET, inek sağmayı kendi özgür irademler istiyorum. (Şaşkınlıktan açılan ağızları kapatın bakayım! Evlenip ineklerimin anası, evimin kadını, kocamın prensesi olacağım!) Darısı başınıza sinsiler!  ---------------------- Şimdi de mikrofonu iç sesinizden uzaklaştırıp