Ana içeriğe atla

Biz seninle salatalıkla tuz gibiydik.

"Seni çöpe atacağım poşete yazık.
Bir sigara yakacağım ateşe yazık!"


Bir postuma daha Serdar Ortaç'ın meşhur sözleriyle başlayıp eğlenceli kısma erken geçiş yapmak istedim. Çünkü hayatımda eğlencenin e'sine bile yer yok, taze bitti. 




Bazen hayatımın koskoca bir çöp poşeti olduğunu düşünüyorum. Son bir yılda birçok arkadaşımı, kardeşim diyebileceğim çoğu insanı, hazmedemediğim olayları, yediğim kazıkları birer birer çöpe attım. 



Gerçi bu işin kolay kısmıydı. Bir insanın hayatında yerin kalmadığını bildiğin an gitmek gerçekten çok kolay ve kaçınılmaz oluyor. 

İstenmediğini biliyorsun, karşılıklı bir duygu, düşünce paylaşımınızın eskisi kadar olmaması da bu durumu körüklüyor. Sonra bir bakıyorsun ne o insan senin hayatında ne de o senin umrunda. Sanırım en güzel tarafı da bu oluyor. 


En azından 1997 model bir Miss Piggy böyle düşünüyor.




Hayatındaki insan için iyi günde, kötü günde elinden geleni yapıyor, uğraşıyor, çırpınıyor. Sonra bir bakıyor ki yaptığı her şey karşı tarafın gözünde sıfır. 

Oysa hiçbir karşılık beklemeden yaptıkları için sadece bir "Teşekkür ederim." cümlesini kendi kulaklarıyla duymak istiyor. 


Ne kadar zor olabilir ki? 


TEŞEKKÜR EDERİM!


T-E-Ş-E-K-K-Ü-R-E-D-E-R-İ-M.



2 kelime ve 14 harf ne kadar zor olabilir, değil mi?



Ama insanlar bunu görmezden geliyor. Ve en ufak bir hatada tüm iyilikleri silip yavaşça hayatınızdan uzaklaşıyor. 

Buna nankörlük de demek istemiyorum, sanırım 10 insandan 8'inin kişiliği bu. 


Gerçeği söylemek gerekirse ben hiç öyle bir insan olamadım. Yapılan iyiliği bilerek görmezden gelsem gece uykularım kaçar. Bana verilen en ufak bir eşya için bile karşı tarafa on kez teşekkür etmeyi borç bilirim. 



Sanırım bu kafayla gittiğim için de hala daha insanlara çok çabuk kırılıyorum. 

Gerçi eskiden ve şimdi hayatımda olan insanlar benim böyle biri olduğumun farkındalar. 


Sadece beni anlamalarını bekliyorum ve özellikle de birinin artık beni göz ardı etmemesini. 



2 hafta oldu, hala daha sabırla bekliyorum. 



Bakalım bu sabır anası Piggy'nin taşı ne zaman çatlayacak ve ağzı bozulacak!? 



COMİNG SOON!


  
Yine dert yanma platformuna döndürdüm burayı, şimdi başka konulara geçeyim de beddualarını almayayım sevgili Piggyseverler!

Bu hafta çarşamba günü okulda kep atma törenim vardı. 
41 numara bebiş mezarı ayaklarıma zorla bulduğum stiletto yüzünden kangren oluyordum! 
O saatler çabucak geçtiği için şimdi bile dua ediyorum.
Aslında olacakları önceden bildiğim için yemek yemeye giderken superstarlarımı giyip de gitmiştim, gece de onları giyip eğlenmeye gidecektik. 
Ama yine Piggy her şeyi önceden planladığı için her şey iptal oldu. 


İlk önce restaurantta "Bu sefer değişiklik olsun" konulu düşüncemle Meksika yemeği sipariş ettim. Onu bir güzel mideye indirdikten sonra pub'a gidip kokteyl içtim. Sanırım onu da bir dikişte bitirince ikisi bir arada bana dokundu. Ama niyeyse dokunması da 3 saat sonra ortaya çıktı. Kepler atıldı (Tabiki duygusal Piggy o platformda sayılı ağlayanlardan biriydi.), fotoğraflar çekildi, birazcık oynandı ve her grup sonra kendi planlarını gerçekleştirmek için dağıldı. 

Benim sınıfla pek alakam olmadığı için tüm planım Hamburger'leydi. O da yoldayken benim midemin bulanması sonucu b*k oldu. Şanssız Piggy! 


Zaten Hamburger'i bir hafta sonra o gün görünce sanki pek iyi olmadı gibi. Belki de ben en ufak detaylara takıldığım için bilmiyorum ama kendimi çok uzak hissettim ona karşı. Gerçi o günkü davranışlarından sonra uzak hissetme kavramının tanımını tekrar yapardım muhtemelen. Bugünlerde de günde sanırım en fazla 20-25 sms yiyoruzdur. Ne kadar samimi bir ilişki!


Sanırım o beni anlamıyor, ben de onu. 
Bana zaman tanı dedi 2 hafta verdim. Daha nasıl zaman vereyim ki? Sabırsız bir insan için 2 hafta 3 ay gibi. Ama hiçbir türlü anlatamıyoruz ki derdimizi. Veya anlamak istemiyor. Piggy'nin kafası öyle karışık ki. 


Laf etme diyorum Piggy. Güzel güzel anlat derdini, kırmadan dökmeden anlaş. 
Öyle de yapıyorum.
Ya da yaptığımı sanıyorum. 
Ama ters tepiyor bir şekilde. Anlamıyor ya da anlamamazlıktan geliyor. Sinirden çığrınacak gibi oluyorum. Ama çığrınsam bile sesimi duymayacağına adım gibi eminim. 

Her şey eskisi dönsün isterken ben eskiye dönüyorum. Ve ne yazık ki kimse bunu görmüyor. 

Her "Nasılsın?" sorusuna verilen "İyiyim, sen." cevabı gibi oldum. Sesimi duyup, varlığımı hissetsin derken bulut olup uçtuğumu hissediyorum. 

Oysa tek istediğim salatalıkla tuz gibi, pizzayla ketçap gibi, köfteyle patates gibi olmaktı. Sanırım biz de böyle giderse Apple ve Samsung gibi olacağız. 
Hadi hayırlısı.


Dertli Piggy'den bu gecelik bu kadar. Günlük maceralarım için sizleri Instagram sayfama bekliyorum: buraya tık

Sevilmeyi bekleyen Piggy kafanızı şişirdiyse sizden özür diler ve yatağına çekilir. 
Hepinize mis kokulu öpücükler. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Evlenip ineklerimin anası, evimin kadını, kocamın prensesi olacağım!

Trajik başlığımdan da anlayacağınız üzere hayatım gittikçe daha değişik bir hal alıyor ve sevgilimden ismimi alacakları danaya koymasını istedim!  Evet, herkes şok!  Herkes iptal!  Ama ben daha şimdiden yaz için inek sağmayı öğrenmek istiyorum. Belki de blogger'lıktan emekli olup çiftçilik yapmanın vakti çoktaaaan gelmiştir...  Elveda Chanel no:5'ler, merhaba inek boku kokuları. Elveda hayalimdeki Tarık Ediz abiye koleksiyonu, merhaba möö'lemeler!  Ayy şaka bir yana tabiki de daha hali hazırda başlangıç seviyesinde olan elitliğimden asla ödün vermeyeceğim lakin hayvanların her türlüsünü sevmek, okşamak hoşuma gidiyor! Buna 500 kiloluk inekler de dahil. Ve yine kocaman bir EVET, inek sağmayı kendi özgür irademler istiyorum. (Şaşkınlıktan açılan ağızları kapatın bakayım! Evlenip ineklerimin anası, evimin kadını, kocamın prensesi olacağım!) Darısı başınıza sinsiler!  ---------------------- Şimdi de mikrofonu iç sesinizden uzaklaştırıp

O gemi bir gün gelecek mi İsmail Abi?

Bu günlerde aynen atanamayan İsmail Abi gibi dolanıyorum ortalıkta. Hamburger'e her kavga sonunda söylediğim "Senin Mecnun olmaya cesaretin varsa ben her zaman Leyla'yım." lafı döndü dolandı sadece anılarda kaldı sanırım. Bırak Leyla ve Mecnun olmayı, İsmail Abi'nin bile basit bir versiyonuyum sadece. Benim de Şekerpare'm Hamburger oldu, o da Şekerpare gibi "Gelmicem" demedi de sadece "Bakarız" deyip duruyor. (Belirsizlikler ve numarası kalmayan ayakkabı kadar b*k bir durum daha yok bu hayatta!) Biliyorum bu işler her zaman benim hayatımdaki gibi güllük gülistanlık olmuyor, bazen seçimler yapmak gerekiyor, bazen birilerinin iyiliği için kendinden fedakarlık etmek gerekiyor.  Bense 18'ime gelip bunları yeni yeni öğreniyorum. Çünkü bu zamana kadar kimseyi Ege Bölgesi dışına uğurlamadım, kaldı ki şimdi koskoca bir Avrupa ülkesi Hamburger'i bekliyor. (Koskoca dediğime bakmayın, bizim İzmir kadar!)  Ah ulan diyorum

"Chanel'e ihtiyacım yok, ben aşk istiyorum."

Artık eskisinden daha farklıyım. Daha enerjik, daha gözü kara, daha eğlenceli ve daha bir sürü sıralanabilecek madde.  Ama gelin görün ki çevremde bu davranışlarımın farkında olabilecek kimse kalmadığı için fazlaca depresif görünüyorum!  Gerçi Hamburger bu halimi anlamayıp benden iyice uzaklaşıyor! Aslında tek istediğim sevgi ve ilgi! Yağmur altında kalmış kedi yavrularından hiçbir farkım kalmadığını ne zaman anlayacak?  Aslında şaka bir yana bugün dinlerken fark ettim ki hayatım şarkısı Fransızca olacakmış! Üstüne üstlük tek bir kelimesinden bile nefret ederken!  Hiç dinlediniz mi bilmiyorum ama Zaz'dan Je Veux! Tek kelimesiyle muhteşem.  Tabi eğer benim gibi cahilseniz çeviriyi okumadan dinlemek pek bir işe yaramıyor, sadece melodisi suratta bir kilo dondurma yemiş gibi ponçik bir his bırakıyor!  Şarkı için  https://www.youtube.com/watch?v=Tm88QAI8I5A Çeviri için  http://www.sarkicevirileri.com/zaz-je-veux-sarki-cevirisi/ "Beni mutlu edecek olan sizi