Ana içeriğe atla

Her prenses sarayındaki kulesinde yalnızlığa mahkumdur.

Çoğu zaman insanların beni anlamadığını düşünüyorum. 

Çoğu zaman sevdiğim insanlar uğruna canımı bile verebilecekken onların benim için kılının kıpırdamadığını görünce inanılmaz canım yanıyor. 

Çoğu zaman empati kurmaya çalışırken tüm emeğimin, iyi niyetimin suratıma çarpıldığını hissediyorum.

Ve yine çoğu zaman insanların benim için hiç çaba göstermediğini görüyorum. 

Bu sonuncu madde için hiç kimseyi suçlayacak değilim. Belki de buna değmeyen biriyimdir ne bileyim. Bazen çevremdeki insnaları ülkedeki sorunlar bitsin diye dua etmeye giden Esra&Ceyda Kardeşler ve Taha Özer gibi hissediyorum. 
Öylesine yapmacık ve kurgusu belli ki tüm hikayenin. 


Aslında tüm sorun da bu insanın bir hikayesi, benim masalım var. 
Prenses lakabı da burdan çıktı.

Hep bir hikayemin olduğu gerçeğini reddettim, masalım olsun istedim. 

Her şey rengarenk olsun, mutsuzluk olmayacak diye bir kural yok tabiki ama her şeyin üstesinden geleceğim bir yoldaşım, ruh eşim olsun istedim. 

Sonu kötü bitmesin istedim. Bitse dahi can yakmasın, uzlaşılsın, bir şekilde sonu bilinsin. 

Ben kovmadığım sürece masalımdan kimse gitmesin istedim. Sonra bir baktım ki tek kişilik dev kadro olmuşum Ata Demirer misali. 

Bana "prenses" denilmesini de kendim istemedim. Sınıf arkadaşlarım bulduğu bir lakaptı sonra aldı başını gitti, öğretmenlerime kadar. 
Genellikle arkadaşlarımdan daha değişik bir düşünce yapısında olduğum için, onlara göre hayatı hep "tozpembe" gördüğüm için böyle dediler sanırım. 

Belki de haklılardır, bilmiyorum. Ama hayata göründüğü kadar da pembe gözlükler arkasından bakmıyorum, şekerden bir evde oturmuyorum. 
Sadece öyle görünmeyi seçiyorum. Öteki türlüsü için hayat çekilmez oluyor benim için. 

Hemen umutsuzluğa düşen bir yapım var, biraz fazla karamsarım. Böyle durumlarda olaya Hamburger el atıyor. O olmasa halim haraptı. Ama son zamanlarda o da başa çıkamıyor sanırım. Eee ne demişler her prenses sarayındaki kulesindeki yalnızlığa mahkumdur. Ta ki Hamburger geri gelip gerçek aşk öpücüğünü verinceye kadar. Gerisi tırt zaten. 

Belki bu sefer masalın aksine prenses fazla beklemez, öpücüğünü alır ve gerçek hayata dönebilir. 




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Evlenip ineklerimin anası, evimin kadını, kocamın prensesi olacağım!

Trajik başlığımdan da anlayacağınız üzere hayatım gittikçe daha değişik bir hal alıyor ve sevgilimden ismimi alacakları danaya koymasını istedim!  Evet, herkes şok!  Herkes iptal!  Ama ben daha şimdiden yaz için inek sağmayı öğrenmek istiyorum. Belki de blogger'lıktan emekli olup çiftçilik yapmanın vakti çoktaaaan gelmiştir...  Elveda Chanel no:5'ler, merhaba inek boku kokuları. Elveda hayalimdeki Tarık Ediz abiye koleksiyonu, merhaba möö'lemeler!  Ayy şaka bir yana tabiki de daha hali hazırda başlangıç seviyesinde olan elitliğimden asla ödün vermeyeceğim lakin hayvanların her türlüsünü sevmek, okşamak hoşuma gidiyor! Buna 500 kiloluk inekler de dahil. Ve yine kocaman bir EVET, inek sağmayı kendi özgür irademler istiyorum. (Şaşkınlıktan açılan ağızları kapatın bakayım! Evlenip ineklerimin anası, evimin kadını, kocamın prensesi olacağım!) Darısı başınıza sinsiler!  ---------------------- Şimdi de mikrofonu iç sesinizden uzaklaştırıp

O gemi bir gün gelecek mi İsmail Abi?

Bu günlerde aynen atanamayan İsmail Abi gibi dolanıyorum ortalıkta. Hamburger'e her kavga sonunda söylediğim "Senin Mecnun olmaya cesaretin varsa ben her zaman Leyla'yım." lafı döndü dolandı sadece anılarda kaldı sanırım. Bırak Leyla ve Mecnun olmayı, İsmail Abi'nin bile basit bir versiyonuyum sadece. Benim de Şekerpare'm Hamburger oldu, o da Şekerpare gibi "Gelmicem" demedi de sadece "Bakarız" deyip duruyor. (Belirsizlikler ve numarası kalmayan ayakkabı kadar b*k bir durum daha yok bu hayatta!) Biliyorum bu işler her zaman benim hayatımdaki gibi güllük gülistanlık olmuyor, bazen seçimler yapmak gerekiyor, bazen birilerinin iyiliği için kendinden fedakarlık etmek gerekiyor.  Bense 18'ime gelip bunları yeni yeni öğreniyorum. Çünkü bu zamana kadar kimseyi Ege Bölgesi dışına uğurlamadım, kaldı ki şimdi koskoca bir Avrupa ülkesi Hamburger'i bekliyor. (Koskoca dediğime bakmayın, bizim İzmir kadar!)  Ah ulan diyorum

"Chanel'e ihtiyacım yok, ben aşk istiyorum."

Artık eskisinden daha farklıyım. Daha enerjik, daha gözü kara, daha eğlenceli ve daha bir sürü sıralanabilecek madde.  Ama gelin görün ki çevremde bu davranışlarımın farkında olabilecek kimse kalmadığı için fazlaca depresif görünüyorum!  Gerçi Hamburger bu halimi anlamayıp benden iyice uzaklaşıyor! Aslında tek istediğim sevgi ve ilgi! Yağmur altında kalmış kedi yavrularından hiçbir farkım kalmadığını ne zaman anlayacak?  Aslında şaka bir yana bugün dinlerken fark ettim ki hayatım şarkısı Fransızca olacakmış! Üstüne üstlük tek bir kelimesinden bile nefret ederken!  Hiç dinlediniz mi bilmiyorum ama Zaz'dan Je Veux! Tek kelimesiyle muhteşem.  Tabi eğer benim gibi cahilseniz çeviriyi okumadan dinlemek pek bir işe yaramıyor, sadece melodisi suratta bir kilo dondurma yemiş gibi ponçik bir his bırakıyor!  Şarkı için  https://www.youtube.com/watch?v=Tm88QAI8I5A Çeviri için  http://www.sarkicevirileri.com/zaz-je-veux-sarki-cevirisi/ "Beni mutlu edecek olan sizi