Hayatımın en bunalımlı dönemlerini yaşıyorum.
Beni ÇIV-DIYT-MA-YIN!
Herkes bu yaşlarımızın hayatımızın en güzel dönemi olduğunu ve bir daha asla geri gelmeyeceğini söylüyor. Belki haklılar, belki de değiller, bilemiyorum. Eğer haklılarsa bile hayatın güzelliği şuan benim için ikinci planda. Bu yaşta üzerimize yüklenen sorumluluklar, dost kazıkları, dersler, özel hayat, herkesin bizim kapasitemizin en az 4 katı boyutunda olan beklentileri.
Bunaldım dostlarım!
Ve gün geçtikçe, saatler ilerledikçe, ben Whatsapp'ı dertlerimle yorduğum sürece çevrem de benden bunalıyor!
Özellikle çaktırmasa da benim üstün 66. hislerimle hissettiğim kadarıyla Hamburger de isyanın başında! Dün adeta KPSS'den 70 alıp ataması Erciş'e çıkmış psikolog edasıyla beni bir güzel sorguya çekti. Sonra da problemlerime kendimizce çözümler bulduk. Sırf bu yönüne bile delicesine aşığım ama bu şekilde devam ederek de kendimden bıktırmak istemiyorum. Resmen beni ayaklı hastalık görmeye başlayacak yakında. Midem bitiyor başım başlıyor, başımın ağrısı geçince psikolojim alt üst oluyor! (Bayanlara özel ayın 5 günü sendromuna girmek bile istemiyorum! İlişkimizde resmen Katrina Kasırga'sı kopuyor. Tabiki sonra ben sonra kendimi en ideal sevgili seçeneğime ayarlayıp eğer ben kalbini kırmışsam cici bir şekilde özrümü dileyip kalbini geri kazanıyorum. Yok eğer suçlu oysa genelde özür dilemiyor ama bir şekilde çözülüp gidiyor işte.)
Bir de şu olayı hiç anlayamıyorum. Mesela bizden yaşça büyük bizi üzgün gördüğünde nezaketen (yoksa pek taktıkları bile yok bizi) nasıl olduğumuzu, canımızı neyin sıktığını falan sorup cevabı daha tam anlamıyla bile almadan "Amaaannn o da dert mi, daha yaşınız kaç nelerle karşılaşacaksınız? Takma kafana, boşver gitsin!" demiyorlar mı!? AYAR OLUYORUM ABİCİM!
Evet, dert. Hemde benim derdim. Benim kendi küçük dünyamın en büyük derdi belki de SA-NA-NE! Sanki umrundaymış gibi soruyorsun ve dinlemeden verdiğin cevap da "Aman takma!" Ben sana takayım, o nasıl olur?
Aynısını senin anana bacına deseler hoşuna gider mi gavat!? Allah'ım yine sinirlenip prenses çizgimden kaydım.
1
2
3
Tamam kendime geldim yavaştan. Ama okurlarımdan rica ediyorum eğer sizden küçüklerin derdini dinlerken asla ve asla küçümsemeyin. Yoksa hayatınızda kötü giden şeylerden bizi sorumlu tutmanız muhtemel. O kadar küfre can dayanmaz.
(Bu da hayata karşı prenses duruşumu yansıtan asil küfrüm olsun!)
Şaka bir yana her şey kötü giderken insanın en çok ihtiyaç duyduğu şey daha da batmamak için elini uzattığında tutacak birinin olması.
(Heyt be bu sözümü de yazın bir taraflara muhakkak lazım olur.)
Ama öyle böyle biri de değil. Seni seven, baktığında gözlerinin içi gülen, anlayan, seven ve daha bir sürü sevgi dolu madde. Ama merak etmeyin kızlar hiçbirini tam anlamıyla bir erkekte bulmuyoruz/bulamıyoruz. 99'u varsa 1'i mutlaka eksik oluyor. Sonra bu kızlar niye mutsuz, ilişkiler neden kısa sürede bitiyor? Tüm suçu erkeklere atmayın, yuvayı dişi kuş yaparmış. Alttan almayı bilmedikçe gömlek değiştirir gibi sevgili değiştirmeye mahkumsunuz. Yada benim gibi ya ölümüne ya da yalnızlığa diyen biriyseniz her kavganızda ruhen dibe çökmeniz, yemeden içmeden kesilmeniz çok normal. (Hamburger'le bir kavgamız yüzünden ben ruhen -1. kata inince 3 günde 4 kilo vermiştim. Millete söyleyince çok hoşlarına gidiyor. Sadist misiniz nesiniz lan. 36 beden pantolonlar bile kıçınızdan düşünce aklınız başınıza geliyor.)
Yine çenem düştü, yine size yazıyorum. Normal günlü tutmaktansa burası daha çok hoşuma gidiyor. Biraz önce yediğim Kinder'den de dahi Minions çıkınca Piggy'nin totoşu mutluluktan havalarda. Bir de birazcık Hamburger'e sarılma şansım olsaydı yarınki kazık Edebiyat sınavından 100'ü garantilerdim. Hayat geçiyor, sınavlar bitmiyor be.
İşte tam bu yüzden de 18 yaşındaysanız, duygusalsanız ve Edebiyat'taki yazarları ezberlemekte zorlanıyorsanız hayat cidden çok zor!
Yorumlar
Yorum Gönder