Ana içeriğe atla

Yağmur yağıyor, seller akıyor. Arap kızı camdan bakıyor!

     Gerçekten de yağmur yağıyor, seller akıyor ve Piggy camdan bakıyor! Hatta hava o kadar berbat ki camdan bakmaya bile korkuyor! Allah'ım resmen durdun durdun şu sonbahar aylarını ve kışın yarısını günlük güneşlik geçirttin ve ocak ayında, tatile bir hafta kala "alın size tatil" der gibi sağanak yağış getirdin!? Olacak iş mi bu? Neyse hikmetine sual olunmaz yine şirk koşuyorsun demesinler diye konu değiştiriyorum. 



     Bugün akşamüstü arkadaşımla buluştuktan sonra eve dönerken resmen uçacaktım! Mutluluktan veya prensesliğimden değil, yanlış anlamayın. FIRTINADAN! 



     Hasta olduktan sonra kilo verdim okey ama rüzgarda sendeleyecek kadar da değil. Hep zayıf arkadaşlarımla rüzgarlı havalarda dalga geçip "Koluna gireyim de uçma!" derdim! Bugün de benim bacağıma tanker bağlamaları lazımdı. O muhteşem Jeremy Scott koleksiyonu leoparlı çizmelerim resmen fırtına mağduru olup ayağımdan uçup gideceklerdi! Aman Allah'ım sen minnoş ayaklarımı ve benim ayaklarımdan daha minnoş olan ayakkabılarımı bana bağışla! 




     Bu arada ilk defa kendi çektiğim bir fotoğrafı bloguma atmış oldum. Umarım bundan sonra bu sayı artar. Bu arada ayakkabılarım çok tontiş değil mi!? (Yazar burada ona onay vermenizi bekliyor!) 




    Tabiki buraya diş perisi fotoğrafı atmam da çok tesadüf-i değil. Çocukluk, ergenlik ve şimdiki gençlik dönemlerimin 2/3'sinin dişçi koltuklarını geçtiğini ve o koltuğa oturduğumda şezlongtan daha rahat hissetmemin belli bir açıklaması olması lazım değil mi sevgili Piggyseverler!? (Tereddütlü emoji)





    Durun hazır başlamışken onu da anlatayım. 



    Şimdi efenim nacizane hepinizin kardeş, abla, abi, kuzen, yeğen vs her türlü çoluk çoçukta gördüğünüz üzere o süt dişlerini dökme dönemi vardır. Benimkiler biraz garip geçmişti. Birini poğaça yerken çıkarmıştım, yutmaktan son anda kurtuldum. Biri de hapşururken çıktı. Ama niyeyse diş perisine hiç inanmamıştım. O zamanlar öyle periye, prensese falan hiç ilgim alakam yoktu. Belki inanmayacaksanız ama tüm oyuncaklarım ayıcık, kurbağa, köpek falandı. Sadece bir tane Barbie bebeğim vardı o da Almanya'dan hediye gelmişti. (İşte sonra ergenliğin bitimine yakın prensesliğe merak saldım. Bu da böyle bir anımdır...)



      Konuyu toparlayıp geri dönüyorum. Benim tüm dişlerim aynen bana yakışır şekilde pıtır pıtır çıkarken köpek dişim ibnelik yapıp üstten çıktı. Aman Allah'ım ben ki bebekliğimde ve çocukluğumda modellik yapıp dergilere çıkmış insanım ve köpek dişim diğer kankilerinin sırasına uymayıp üstten fırtlamış! Bu utanç kaynağı değil de nedir dostlar...



      Annemler de böyle düşünmüş olacak ki bir veya yıl (tam hatırlayamıyorum) tüm dişlerimin çıkmasını bekleyip İzmir Ege Üniversitesi'nin yolunu tuttuk. Tutuş o tutuş zaten 3 yıl boyunca yaptığımız yol masraflarını, damaklık masraflarını, hadi gitmişken Kemeraltı'na gidip biraz dolanalım derken yaptığımız alışveriş masraflarını toplasak bir Mini Cooper alırdık şimdiye. Benim de liseyi bitiriş hediyem olurdu. 




    Öyle veya böyle derken öğrendik ki ordaki bir uzman doktorun babasının bizim oturduğumuz şehirde muayenesi varmış. İzmir'e gitmekten vazgeçip beşinci sınıfta o doktorun yolunu tuttum ve TELLENDİM! 



    Korkulu rüyam başlamıştı... Beşinci sınıfta kimse tek takmıyorken sadece bende tel vardı ve o zamanlar cidden hoşuma gitmezdi. Düşünsenize ağzınızda kocaman bir tel yığını var ve istediğiniz gibi antep fıstığı bile yiyemiyorsunuz! Babası kuruyemişci olan ben bu yeni kurala tabiki uymamıştım... Yaklaşık bir buçuk yıl kadar o meredi taktım. Ve merakınızı gidereyim alışveriş merkezlerinde kontrolden geçerken ötmüyor ama mıknatıs yapışabiliyor. 




    O zamanki aklımla tüm tellerimi rengarenk yaptırmıştım. Gerçi şimdi yaptıracak olsam da bir şey değişmezdi. Prenses olmak bunu gerektirir. 




    Heyt be emojime kurban. Gerçi Hamburger bu postları okuduktan sonra benim egoist olduğuma karar verip beni dehlerse o zaman karalara giyip depresyon style takılırım. 


     Ben o diş tellerini (şimdi tel takan arkadaşlarıma kıyasla) çok kısa bir zamanda çıkardım. Bir buçuk yıl sürdü tedavi. Çocukken dişlerin yer değiştirmesi daha çabuk olduğu için bir buçuk yılla paçayı kurtardım, normalde 4, 5 yıl takan bile var. Tabi ki kısa sürmesinde benim kanımdaki pembe peri tozunun da etkisi olmalı! :) 


     Diş perisinden bahsetmişken tel takılmadan önce çekilen 13 tane dişimi hep bir arada koysaydım kesin şuanda Ali Ağaoğlu'yla sidik yarıştırıyor olurdum. Ahh anne niye baştan uyarmadın ki beni!? 




      Şimdi bana soracak olsanız 18 yaşındayım ama tekrardan tel takmak isterim. Bence bu yaşta daha havalı. Tamam tedavi biraz uzun sürüyor ama çok tontiş duruyor yüzde. Ama dalga geçenlere de doktorun faturasını gösterseniz yeterli. Kim ağzında sadece 4 bin TL taşır ki!? 




    Aaa pardon. Yalnız değilmişiz. 4 milyon TL taşıyan da varmış. (Şaşıran emoji)





     Hava yağmurlu olunca bir şey yapasım da gelmiyormuş sevgili okurlarım. Ben de enerjimi klavyeme vurdum. Tabi bu arada yağmur netlerime ağlıyor da olabilir. Hadi bakalım bu kız YGS kasmaya gider. Size iyi okumalar, kokulu öpücükler! :)



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Evlenip ineklerimin anası, evimin kadını, kocamın prensesi olacağım!

Trajik başlığımdan da anlayacağınız üzere hayatım gittikçe daha değişik bir hal alıyor ve sevgilimden ismimi alacakları danaya koymasını istedim!  Evet, herkes şok!  Herkes iptal!  Ama ben daha şimdiden yaz için inek sağmayı öğrenmek istiyorum. Belki de blogger'lıktan emekli olup çiftçilik yapmanın vakti çoktaaaan gelmiştir...  Elveda Chanel no:5'ler, merhaba inek boku kokuları. Elveda hayalimdeki Tarık Ediz abiye koleksiyonu, merhaba möö'lemeler!  Ayy şaka bir yana tabiki de daha hali hazırda başlangıç seviyesinde olan elitliğimden asla ödün vermeyeceğim lakin hayvanların her türlüsünü sevmek, okşamak hoşuma gidiyor! Buna 500 kiloluk inekler de dahil. Ve yine kocaman bir EVET, inek sağmayı kendi özgür irademler istiyorum. (Şaşkınlıktan açılan ağızları kapatın bakayım! Evlenip ineklerimin anası, evimin kadını, kocamın prensesi olacağım!) Darısı başınıza sinsiler!  ---------------------- Şimdi de mikrofonu iç sesini...

"Chanel'e ihtiyacım yok, ben aşk istiyorum."

Artık eskisinden daha farklıyım. Daha enerjik, daha gözü kara, daha eğlenceli ve daha bir sürü sıralanabilecek madde.  Ama gelin görün ki çevremde bu davranışlarımın farkında olabilecek kimse kalmadığı için fazlaca depresif görünüyorum!  Gerçi Hamburger bu halimi anlamayıp benden iyice uzaklaşıyor! Aslında tek istediğim sevgi ve ilgi! Yağmur altında kalmış kedi yavrularından hiçbir farkım kalmadığını ne zaman anlayacak?  Aslında şaka bir yana bugün dinlerken fark ettim ki hayatım şarkısı Fransızca olacakmış! Üstüne üstlük tek bir kelimesinden bile nefret ederken!  Hiç dinlediniz mi bilmiyorum ama Zaz'dan Je Veux! Tek kelimesiyle muhteşem.  Tabi eğer benim gibi cahilseniz çeviriyi okumadan dinlemek pek bir işe yaramıyor, sadece melodisi suratta bir kilo dondurma yemiş gibi ponçik bir his bırakıyor!  Şarkı için  https://www.youtube.com/watch?v=Tm88QAI8I5A Çeviri için  http://www.sarkicevirileri.com/zaz-je-veux-sarki-cevirisi/ ...

"Herkes kendi kalbinin ekmeğini yer Acun..."

"Herkes kendi kalbinin ekmeğini yer." diyen Şeyma Subaşı kadar şanslı olamadığı için serzenişe geçen büyük bir kitle oluştu Türkiye'de. Ve özellikle de Twitter aleminde.  Söylediği sözlerden tutun da , çocuğuna, yediğine, içtiğine hatta özellikle gezdiği yerlerde.  Yerden yere vuran oldu, koruyup sahiplenen oldu. Ama en güzel de mizah malzemesi oldu.  Zaten eleştirmeye ve güldürmeye yönelik şeylere aç olan toplumumuz için Bahar Candan, Mustafa Ceceli ve listenin başından asla düşmeyen Şeyma Subaşı aslında sadece birer haber malzemesi oldular.  Sırasıyla bu karakterleri inceleyecek olursak;  Bu konuşmalar ve haberler Bahar Candan'ın işine yaradı elbet. Hukuk okuyacak kadar akıllı olup da canlı yayında teletabi dansı yapması akıllarda soru işareti bırakmıştı. Gerçi popülerliği eleştri yönlü olsa da istediği şeye kavuştu. Hatta Murat Boz ve Eser Yenenler'le bile adı anılmaya başladı. Nur Yerlitaş bunu duyunca postişleri bile şaşkınlı...