Ana içeriğe atla

Tüm kalbimle diyorum ki hoşgeldin 2016! :)


Hoşgeldin 2016! 
Tüm kalbimle, sevecenliğimle seni mutlulukla kucaklıyorum! 
Umarım bu sene Piggy'nin senesi olur ve tüm dilekleri gerçekleşir!


     Önceki üzüntü dolu posttan sonra yeniden mutlu, enerjik ve YGS stresi dolu Piggy geri döndü. Aaa en önemli şeyi yazmamışım. Tabiki de aşk dolu. :)



Blogtan uzak kaldığım bir ay boyunca neler yaptığımı sormayın sevgili okurlarım. Çünkü bilindiği üzere hayatım bu aralar Hamburger-YGS-Ev üçgeni arasında geçiyor. Ygs ve ev üçlüsünden bunaldığım zamanlar sığınacağım en güzel kucak, en huzurlu insan tabiki de Hamburger. Yazmayalı o kadar uzun olmuş ki Hamburger'le 135 gün olmuş birlikte olalı. En son bıraktığımda 100. günü bile yazmamıştım. Oysaki hep aklımdaydı. Ama araya benim (bitmek bilmeyen rahatsızlıklarım) girince hayatım bile her zamanki rutininde gitmemeye başladı. 

İlk başta kasım ayının ortalarına doğru bende bir mide bulantısı başladı. Ama sanırsanız ki 18 yaşımda bir boklar yemişim de ikizlere, üçüzlere hamileyim; aşerme aşamasına daha varamadım sabah bulantılarımla boğuşuyorum. Kendimden emin olmasaydım eğer bu ihtimal kesinlikle doğruydu. Zaten oldum olası kusamayan ve kusmaktan ölümüne korkan bir insanım. Buna rağmen her şeyi göze alıp tüm kusma yöntemlerini denedim ama sonuç yok. Bir gün geçti, iki gün geçti, üç oldu, dört oldu, beşi bile atlattık ama bendeki bulantı geçmedi. Kaç şişe kekik yağı, kekik suyu bitirdim bilmiyorum ama babamın ayağı eczaneye gidip bulantı hapı almaktan aşındı diyebilirim. En son çare olarak beşinci gece babamın aklına "göbeğimin kaymış" olabileceği geldi. Prenses Piggy kim, göbek kayması kim diyesim geldi ama yine de o halimle konuşurken bile mide bulantısında öldüğüm için susmayı tercih ettim. Profesörlerin, uzman doktorların bile asla kabul etmediği "göbek kayması" teorisine 70 yıllık kendi tecrübeleriyle çözüm bulan babaannemin evini arşınladık.


Saatlerce yapılan masajlar da çare etmedi, en sonunda birinci gün gitmem gereken doktora beşinci günün gecesinde gittik. Yapılan türlü (!) tahliller, serumlar, iğneler ve doktor incelemesi sonunda hastalığıma "bağırsak/mide üşütmesi" teşhisi koyuldu. Sen gel 18 yıl kendine gül gibi bak. Tam YGS'ye 3 ay kala ismi bile böylesine kıytırık bir hastalıktan yataklardan kalkamayacak hale düş Piggy! Hiç senin prensesliğine yakıştı mı yavrum bunlar!? 

Evde yaptığım bir haftalık istirahat sonucu okula döndüğümde oturduğum sıra bile bana garip geldi. Derken o neredeyse aç geçen bir hafta sonunda toplam 5 kilo verdiğimi fark ettim. 36 beden pantolonlar bile bol gelmeye başlamışlardı. Mide küçüldüğü için de önceki öğünlerimin 1/4'ünü anca yiyebiliyordum. Ve bu durumdan kime dert yansam sanki onlara "Siz kilo veremiyor musunuz hahahaha!!" dermişim gibi aldığım cevap "Amaann herkes kilo vermeye çalışıyor zaten, boşver!" oldu. Ulan gavat senin asıl derdin belki kilo vermek ama benimki iyileşmek. Sizin beyni kuşlara taksak ters uçar zaten. Sonra Piggy niye küfrediyor!? Tabiki küfreder siz halden anlamazsanız!

Sinirli hallerim prensesliğime asla yakışmıyor. Tüm bu hastalık sürecimde yanımdan bir dakika bile ayrılmayan ailemden sonra tabiki Hamburger'di. Bedenen yanımda bile olamasa bazen mesajlaşarak, bazen de konuşarak hastanede geçirdiğim saatleri bile eğlenceli hale çevirdi şapsalım. Bazen de sözünü dinlemediğim için kızdı bana. Ama çoğu zaman haklıydı. 


Bundan sonra aynı şikayetle 3 kez daha gittim geldim doktorlara. İlaçlarım hep değişti ama şikayetlerim değişmedi. Sonra anladım ki her şey psikolojikmiş. Sınıfta bu konuyu açtığımda nörolojiye giden bile çıktı. Bizim grubu soracak olursanız iki kişi sürekli uyumaktan, diğeriyse gözünün habire iltihaplanmasından şikayetçi. Grupça abdestsiz mi geziyoruz anlamadım ama üzerimizde son bir aydır hep kara bulutlar dolanıyor! Allah'ım sen bize yardımcı ol! 

(Gerçek anlamı "Çak bir beşlik" olsa da" benim için bu emoji her zaman duaya işaret.)


Şimdi gelelim şimdiki zamana. Hep geçmişten konuşmak/yazmak da bir yere kadar. Bu aralar kendimi derslerden iyice uzaklaştırıp moral depolama kısmına geçtim. Belki biraz erken oldu ama o masaya oturmak bana ölüm gibi geliyor. (Ölüm gibi bir şeydi ama kimse ölmedi esprinizi kendinize saklayın!!!)  

Moral depolama kısmını da Hamburger'le dolduruyorum. Farklı yerlerde oturmamız, farklı okullarda olmamız ve buluşacak kısıtlı zamanımızın olması bize hiçbir zaman engel olmadı.  



Bazı zamanlar kavga etmekten sabahlasak da, birbirimize trip atmaktan suratımız asılsa da hiçbir zaman birbirimizin gönlünü almayı unutmadık. Sanırım bu kadar zıt karakterde iki kişinin ilişkisinin devamını sağlayan olay da gönül almayı bilmek ve hatalarını kabullenip özür dilemeyi bilmek. 

-- Bu konuyla ilgili detaylar bir sonraki postumun içinde!---

Bu postumun başlığı "Hoşgeldin 2016" da olsa içerik baya genel oldu. Ben doya doya yazmayı çok özlemişim, umarım siz de okumayı özlemişsinizdir. Bundan sonra uykumdan dahi kısıp en azından haftada bir yazacağım. Hem rahatlamamı sağlıyor hem de gelen yorumlar beni fazlasıyla mutlu ediyor! :) 

Postumun kapanışını 2016'dan isteklerimle bitireceğim. (İstek veya hayal, emin değilim!) Bu arada en kısa zamanda odama hayal panosu yapacağım. Onu da sizlerle paylaşırım.

1. Hayallerimin şehri İZMİR! 



2. İspanyolca öğrenmek! 


3. Az çok konuşulanları anlayıp Hamburger'in eski arkadaşlarınıı stalklayacak kadar Danca öğrenmek! 



4. Konya'yı gezip görmek! 


5. Hamburger'imle birlikte mutlu bir yıl! 


6. Yeni bir Jeremy Scott ürünü!


7. Yurtdışı tatili!


8. Okuyabileceğim kadar çok kitap! 



Gerisi de mutlu, huzurlu, başarılı, sağlıklı ve aşk dolu bir yıl. Tüm okurlarıma kokulu öpücükler! :) 

Tüm herkes duysun Piggy geri döndü, haydi ekran başına. Yeni maceralarımla yanı başınızdayım! :)


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Evlenip ineklerimin anası, evimin kadını, kocamın prensesi olacağım!

Trajik başlığımdan da anlayacağınız üzere hayatım gittikçe daha değişik bir hal alıyor ve sevgilimden ismimi alacakları danaya koymasını istedim!  Evet, herkes şok!  Herkes iptal!  Ama ben daha şimdiden yaz için inek sağmayı öğrenmek istiyorum. Belki de blogger'lıktan emekli olup çiftçilik yapmanın vakti çoktaaaan gelmiştir...  Elveda Chanel no:5'ler, merhaba inek boku kokuları. Elveda hayalimdeki Tarık Ediz abiye koleksiyonu, merhaba möö'lemeler!  Ayy şaka bir yana tabiki de daha hali hazırda başlangıç seviyesinde olan elitliğimden asla ödün vermeyeceğim lakin hayvanların her türlüsünü sevmek, okşamak hoşuma gidiyor! Buna 500 kiloluk inekler de dahil. Ve yine kocaman bir EVET, inek sağmayı kendi özgür irademler istiyorum. (Şaşkınlıktan açılan ağızları kapatın bakayım! Evlenip ineklerimin anası, evimin kadını, kocamın prensesi olacağım!) Darısı başınıza sinsiler!  ---------------------- Şimdi de mikrofonu iç sesinizden uzaklaştırıp

O gemi bir gün gelecek mi İsmail Abi?

Bu günlerde aynen atanamayan İsmail Abi gibi dolanıyorum ortalıkta. Hamburger'e her kavga sonunda söylediğim "Senin Mecnun olmaya cesaretin varsa ben her zaman Leyla'yım." lafı döndü dolandı sadece anılarda kaldı sanırım. Bırak Leyla ve Mecnun olmayı, İsmail Abi'nin bile basit bir versiyonuyum sadece. Benim de Şekerpare'm Hamburger oldu, o da Şekerpare gibi "Gelmicem" demedi de sadece "Bakarız" deyip duruyor. (Belirsizlikler ve numarası kalmayan ayakkabı kadar b*k bir durum daha yok bu hayatta!) Biliyorum bu işler her zaman benim hayatımdaki gibi güllük gülistanlık olmuyor, bazen seçimler yapmak gerekiyor, bazen birilerinin iyiliği için kendinden fedakarlık etmek gerekiyor.  Bense 18'ime gelip bunları yeni yeni öğreniyorum. Çünkü bu zamana kadar kimseyi Ege Bölgesi dışına uğurlamadım, kaldı ki şimdi koskoca bir Avrupa ülkesi Hamburger'i bekliyor. (Koskoca dediğime bakmayın, bizim İzmir kadar!)  Ah ulan diyorum

"Chanel'e ihtiyacım yok, ben aşk istiyorum."

Artık eskisinden daha farklıyım. Daha enerjik, daha gözü kara, daha eğlenceli ve daha bir sürü sıralanabilecek madde.  Ama gelin görün ki çevremde bu davranışlarımın farkında olabilecek kimse kalmadığı için fazlaca depresif görünüyorum!  Gerçi Hamburger bu halimi anlamayıp benden iyice uzaklaşıyor! Aslında tek istediğim sevgi ve ilgi! Yağmur altında kalmış kedi yavrularından hiçbir farkım kalmadığını ne zaman anlayacak?  Aslında şaka bir yana bugün dinlerken fark ettim ki hayatım şarkısı Fransızca olacakmış! Üstüne üstlük tek bir kelimesinden bile nefret ederken!  Hiç dinlediniz mi bilmiyorum ama Zaz'dan Je Veux! Tek kelimesiyle muhteşem.  Tabi eğer benim gibi cahilseniz çeviriyi okumadan dinlemek pek bir işe yaramıyor, sadece melodisi suratta bir kilo dondurma yemiş gibi ponçik bir his bırakıyor!  Şarkı için  https://www.youtube.com/watch?v=Tm88QAI8I5A Çeviri için  http://www.sarkicevirileri.com/zaz-je-veux-sarki-cevirisi/ "Beni mutlu edecek olan sizi