Ana içeriğe atla

Kuralımız "kuralsızlık" oldu!

    Aranızda benim gibi Leyla ile Mecnun bağımlısı olan var mıdır, bilemiyorum ama her 10 kişiden biri mutlaka izlemiştir diye düşünüyorum. 
      İlk başlarda televizyonda bölüm bölüm gösterilmeye başlandığında -yalan yok- basit bir dizi olarak gelmişti. Sonrasındaysa bir arkadaşımın tavsiyeleriyle yazın oturduğum başına ve (sanırım) 108 bölümü bir ayda bitirdim. Ve hala daha Youtube'dan gerek Leyla the Band'ın gerekse tekrardan duygusal sahneleri izleyip izleyip hüzünleniyorum.

    Zaten yapım gereği çok komedi seven biri değilim. Daha çok melankolik, duygusal takılıyorum.
    Bu yüzden de replikleri beni çok etkilemişti. Onlar sayesinde diziye tutkun oldum diyebilirim. 

    Mesela izlemeseniz bile İsmail Abi'yi bilirsiniz. O saf, farkında olmasa da bazen komik ama o gemiye dair inançlı halleri kim bilir kaç cümleye, yazıya, resme konu olmuştur. 
   Bende hayatımdaki güzel şeyleri beklemeyi onunla öğrendim diyebilirim. Bana sabrı öğrettiği kaçınılmaz bir gerçek.


    Daha Hamburger'le sevgili olmadan önce arkadaş ortamımızdaki muhabbetlerde hep bu geminin konusu geçerdi. Daha o zamanlar da aşık değildim, daha doğrusu o gözle bakmamıştım hiç. Dalgasına "Biz gemiyi de limanı da yaktık." derdim. Zaten öncesinde yıkık aşk geçmişi olan biriydim. Benden ne derece sağlam bir liman olurdu ki? Yapım gereği insanlar benimle mutlu olamıyordu. Hep ters tepen bir şeyler vardı ve bunun önüne geçemiyordum. Taviz veremeyeceğim konularda benden aşırı tolerans istiyorlar, bende reddedince işler sarpa sarıyordu. Böyle diye diye kaç arkadaşımı kaybettim bilemiyorum. 

   Değişmeye çalışmadım mı? Tabi ki çalıştım. Ama yapım buydu. Egoist biri sayılmazdım ama kendi değerlerim vardı ve beni "ben" yapan onlardı. Hayatım kurallara bağlıydı. Bunu yapacaksam önce şöyle yapıp bir denemeliyim, sonra uygulamaya koymalıyım. Aslında uygulamaya koymadan önce düşünmem de lazımdı. Eğer ters giderse ne yapacağımı, durumu nasıl kontrol altına alacağımı. 

    Ani ve çat kapı şeylerden nefret ederdim. Aynı şekilde sürprizlerden de. Zaten sevmeyeceğim şeyler yapıldığı için her doğum gününden önce itinayla insanları uyarırdım. Şuan anlattıkça "5 ay önceki benin" gerçekten de eğlenceli olmadığını anladım. Ama kendi kişiliğimi de hiçbir şekilde yadsıyamam. Böyleydim. 


    Ve sonra aniden benim yıkım dökük limanıma bir gemi yanaştı. Daha önce hiç rastlamadığım, rengarenk, her telinden ayrı ezgiler söyleyen bir gemi. Bazen inatçı, çok kararlı, tam bir maymuncuk. 

    2 ay önce hayatımdan tamamen sildiğim sandığım duyguları tekrar canlandırdı. Reddedemedim. Niye reddetmedim onu da bilmiyorum. Sanırım hayatımda ilk defa aklım yerine kalbimi kullanmaya başladım o zaman. Hep ilk adımı kalbim attı. Ben yerimde saydım. Onu bekledim. Döner dolaşır yine bana geri gelir kalbim diye. 
    Gelmedi. O renkli gemi bana geldi. Limana pek yakışmadı gibi oldu ilk zamanlarda. Eğreti durdu. O da elimden kaçar diye çok korktuğum zamanlar oldu. 

   Ama kaçmadı. Benimle kaldı.
   Limanı iyileştirdi. Bana iyi geldi. 
   İyileştirdikten sonra giderim, demişti. Ama gitmedi. 
   O da sevdi demek ki yerini. 

   İlk başlarda o gemi yalnız değildi, yanında başka tekneler vardı. Ama benim limanım kalabalıktan hoşlanmıyordu. En prenses halimle o teknelere tek tek yol verdim. 
    Gemiyi limanıma demirledim. 
    Sonra da kalbime.


   Sonra gemi limana aşık olduğunu söyledi. Hiç beklemediği bir anda, yine beklenmedik bir şekilde. 

   İşte o zaman tekrardan kalbimin kıpırdandığını hissettim. Ve Eski Piggy'i geri dönerken yolda attığımı da. 

   Kurallar, düzenler, saatler, programlar önemini yitirdi bir anda. Her şey "aniden" oldu. Tabularımı tek tek yıktım. "Asla" dediğim her şeyde ilk başta ben gittim. İlk adımı attım. Büyük konuşmamayı bir kez daha öğrendim. Ve bu sefer daha değişik bir aşkı.

    Değişik. 
    Evet, kelimenin tam anlamıyla değişik. Sakinlik aşığı olan ben kendimi birden fazla dalgalı sularda buldum. Yüzemem sandım. Ya da gittiği yere kadar deyip kendi sınırımı çizmeye çalıştım. 
    Sınırlar bir süre sonra silindi. Önümdeki deniz okyanus oldu. Bitmeyecek bir yolculuğa çıktığımı o zaman anladım. Panik yaptım ilk zamanlar. Yüzmeyi biliyordum bilmesine ama okyanustu önümdeki. İlk başta acemi kulaçlar attım, sonra alıştım. 
    Zorlanıp pes etmek istediğim zamanlar da oldu tabi ki. Okyanusa söz geçiremedim, dalgalar boyumu aştı. Ama yine de pes etmedim. 
    Aşkım yorgunluğu aştı. Yoruldukça sevdim. Sevdikçe bağlandım. 

   Nasıl bir sevgiyse bana hem sevgili, hem dost, hem arkadaş, hem de öğretmen oldu. Tek bir sıfatla yetinmeyip tüm hayatımı yeniden düzenledi. Kuralımız "kuralsızlık" oldu. 

    Kafamızın estiğini yaptık, sınırları zorladık. Hala daha devam ediyoruz. Normal bir çift olamadık belki ama "değişik bir çift" olduk.

    Bu da bizim hikayemiz oldu. 

   İsmail Abi'ye benzemedi pek sonum. Gemi gelmeyince o gemiye gitmişti. Benim gemim şans eseri beni buldu. 
  
   Tekrardan hayatımda olduğun için teşekkür ederim küçük prensim! 




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Evlenip ineklerimin anası, evimin kadını, kocamın prensesi olacağım!

Trajik başlığımdan da anlayacağınız üzere hayatım gittikçe daha değişik bir hal alıyor ve sevgilimden ismimi alacakları danaya koymasını istedim!  Evet, herkes şok!  Herkes iptal!  Ama ben daha şimdiden yaz için inek sağmayı öğrenmek istiyorum. Belki de blogger'lıktan emekli olup çiftçilik yapmanın vakti çoktaaaan gelmiştir...  Elveda Chanel no:5'ler, merhaba inek boku kokuları. Elveda hayalimdeki Tarık Ediz abiye koleksiyonu, merhaba möö'lemeler!  Ayy şaka bir yana tabiki de daha hali hazırda başlangıç seviyesinde olan elitliğimden asla ödün vermeyeceğim lakin hayvanların her türlüsünü sevmek, okşamak hoşuma gidiyor! Buna 500 kiloluk inekler de dahil. Ve yine kocaman bir EVET, inek sağmayı kendi özgür irademler istiyorum. (Şaşkınlıktan açılan ağızları kapatın bakayım! Evlenip ineklerimin anası, evimin kadını, kocamın prensesi olacağım!) Darısı başınıza sinsiler!  ---------------------- Şimdi de mikrofonu iç sesinizden uzaklaştırıp

O gemi bir gün gelecek mi İsmail Abi?

Bu günlerde aynen atanamayan İsmail Abi gibi dolanıyorum ortalıkta. Hamburger'e her kavga sonunda söylediğim "Senin Mecnun olmaya cesaretin varsa ben her zaman Leyla'yım." lafı döndü dolandı sadece anılarda kaldı sanırım. Bırak Leyla ve Mecnun olmayı, İsmail Abi'nin bile basit bir versiyonuyum sadece. Benim de Şekerpare'm Hamburger oldu, o da Şekerpare gibi "Gelmicem" demedi de sadece "Bakarız" deyip duruyor. (Belirsizlikler ve numarası kalmayan ayakkabı kadar b*k bir durum daha yok bu hayatta!) Biliyorum bu işler her zaman benim hayatımdaki gibi güllük gülistanlık olmuyor, bazen seçimler yapmak gerekiyor, bazen birilerinin iyiliği için kendinden fedakarlık etmek gerekiyor.  Bense 18'ime gelip bunları yeni yeni öğreniyorum. Çünkü bu zamana kadar kimseyi Ege Bölgesi dışına uğurlamadım, kaldı ki şimdi koskoca bir Avrupa ülkesi Hamburger'i bekliyor. (Koskoca dediğime bakmayın, bizim İzmir kadar!)  Ah ulan diyorum

"Chanel'e ihtiyacım yok, ben aşk istiyorum."

Artık eskisinden daha farklıyım. Daha enerjik, daha gözü kara, daha eğlenceli ve daha bir sürü sıralanabilecek madde.  Ama gelin görün ki çevremde bu davranışlarımın farkında olabilecek kimse kalmadığı için fazlaca depresif görünüyorum!  Gerçi Hamburger bu halimi anlamayıp benden iyice uzaklaşıyor! Aslında tek istediğim sevgi ve ilgi! Yağmur altında kalmış kedi yavrularından hiçbir farkım kalmadığını ne zaman anlayacak?  Aslında şaka bir yana bugün dinlerken fark ettim ki hayatım şarkısı Fransızca olacakmış! Üstüne üstlük tek bir kelimesinden bile nefret ederken!  Hiç dinlediniz mi bilmiyorum ama Zaz'dan Je Veux! Tek kelimesiyle muhteşem.  Tabi eğer benim gibi cahilseniz çeviriyi okumadan dinlemek pek bir işe yaramıyor, sadece melodisi suratta bir kilo dondurma yemiş gibi ponçik bir his bırakıyor!  Şarkı için  https://www.youtube.com/watch?v=Tm88QAI8I5A Çeviri için  http://www.sarkicevirileri.com/zaz-je-veux-sarki-cevirisi/ "Beni mutlu edecek olan sizi